03.07.2012 Salı 09:34
twitter.com/NaimeGündüzTürkiye-Suriye arasında sıcak gelişmeler dünya gündemine meşgul ederken, Suriye’nin ve Türkiye’nin savaş psikolojisini değerlendirmek için Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kapısını çaldık. Uzun yıllar GATA’da Psikiyatri alanında farklı görevlerde bulunan Prof. Tarhan bize milliyetçilik, şehitlik, savaş eksenli uzun süre hafızalardan çıkmayacak bilgiler verdi. Aynı zaman da Prof. Dr. Nevzat Tarhan yazete.com okuyucusu için Türkiye-Suriye arasındaki krizinin nabzını tuttu. Son günlerde yaşanan olaylar çerçevesinde Türkiye’nin psikolojik bir değerlendirmesini yapar mısınız?Toplum büyümüş bir insan gibi.. Türkiye’nin şu anda böyle düşündüğümüz zaman iki sonuç düşünülüyor. İnsan tehlike anında ya savaş ya da kaç tepkisi verir. Savaş tepkisi veriyorsa: Bütün kaslar kasılır, tansiyonu yükselir, dikkati bu konuya yönelir, bütün enerji kaynaklarını bu konuya yöneltir. Bütün enerjisini hızla tüketmeye başlar. Kısa sürerse iyi uzun sürerse organlar yorulur ve hastalıklar ortala çıkar kronik stres hastalıkları da böyle ortaya çıkıyor. Bunun tersi de olabilir; tehlike anında kendini savunmasız hissederse tansiyonu düşer yıkılıp kalır. Tehlike karşısında teslim olur. Şu anda Türkiye ilk tespitinize daha uygun duruyor… Evet. Kontrollü bir stres var. Bütün dikkat ve enerji Doğu’ya yönelmiş durumda. Enerji kaynakları yönlendirmesi kısa sürerse tehlike az olur. Kısa sürerse egzersiz gibi olur. İlk insanın aslan karşısında yaşadığı stresi şimdi de insan trafikte yaşıyor sadece nesneler değişiyor. Daha önce Kıbrıs’ta yaşanılanın benzerini şuan Suriye’de yaşıyoruz. Bu krizlere Türkiye güvenlik sistemi eğer hazırlıklı ve tecrübeli ise daha kolay problem aşılır. Bu noktada üç önemli nokta var: 1. Gerçek bilgiye ulaşabilmek, gizli bir gerçek var mı, psikolojik dinamik ne? Gerçek bilgiye ulaşınca, hislerle değil düşünce temelli hareket etmek gerekiyor. Düşünerek dur düşün yap! 2. Kişinin veya toplumsal krizlerde mesleki ve zihinsel hazırlıkları yapılmış mı? Savaş planı var mı? Strateji geliştirilmiş mi? Bunlar önemlidir. 3. Kişinin şahsi açısından öncelikle zihinsel mesleki hazırlıklar yapılmış mı? Bu nokta da Genelkurmay Başkanlığı'na büyük görev düşüyor. TSK hazırlığı yapmış mıdır?Şu ana kadar yapılmıştır. Genelkurmay’ın ilgili birimleri geliştirmişlerdir. 1991’de Türkiye Irak’a girelim dediğinde giremedik ve plan olmadığı için başkan istifa etti. Şimdi aynı şey var. Yaklaşık 1,5 yıldır Arap Baharı rüzgârı esiyor. Sıcak bir harp var. Genelkurmay stratejik yapı, arazi yapısı, haritalar muhtemel askeri bölgesini belirlemiştir. Tek tek bu çalışmalar yapılmıştır. Bunlar hazırsa, kararlık ve soğukkanlılıkla Türkiye’deki siyasi iradenin durması gerekiyordu. Bu uzun sürerse zarar verir ama kısa sürerse mesele yok. Türkiye’nin bir nevi savaş tepkisi mi ölçülüyor?Tarihte savaş psikolojisinin önemli ismi harp filozofu Sun Tzu diyor ki; “savaşların 10 da 9 u akılla 10 da biri 1 silahla kazanılır.” Burada mantıklı olan savaşmadan alabilmektir. Güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini iyi bilmek gerekiyor. Siyasetin iyi duruş göstermesi devam etmesi gerekiyor. Karşı tarafın ruh halini tam bilemiyoruz. Bize Beşşar Esad’ın ruh çözümlemesini yapabilir misiniz?Halkına karşı çok acımasız bir diktatör var. Saddam’dan daha acımasız bir ruh hali var. Böyle kişiler daha çok paranoya içinde oluyorlar. Her muhalif hareketi tehdit olarak algılıyorlar. Türkiye’den kazayla bir mermi atılsa oraya onu atom bombası olarak algılayabilirler. İncirlik’e bombalama gelebilir. Türk uçağının düşürülmesi de böyle mi oldu?Böyle bir ihtimalde var ama 15 dakika sonra düşürülmüş tasarlanmış olduğu görülebiliyor. Paranoyit bir algılama içerisinde olabilir, bomba getiriyor görebilirler. Aşırı bir korku reaksiyonu da olabilir bunu göz ardı etmemek lazım. Böyle bir durumda yakınında bir kimseye yakınında keşif uçuşu yapmak bile çok risklidir. Onun güvelik alanını içerisine girilmesi paranoyasını alevlendirmiş olunur. Pilota emri veren kişi Türkiye’yi çok büyük riske soktu. Riski davranışlar yapmamasını önemini almak gerekiyor. TÜRKİYE ÜZERİNDE OYNANAN KİRLİ OYUNTürkiye üzerinde bazı güçleri birkaç planı olduğu üzerinde herkesin söylediği komplo iddiaları var. İster istemez bu komplolar mı devrede diye sormadan geçemiyoruz.İran’da Humeyni devrimi olduktan sonra İran-Irak kaç sene savaştı. Bu bölgede bazı savaş lobileri kontrollü gerilim istiyor. Dünya savaşı çıkmadan buradaki insanlar birbirini yesinler. Kendi enerjilerini tüketsinler istiyor. Başımıza büyümesinler, bizde silahımızı satalım diye bir planları var. Kenddy öldüren de savaş lobisiydi. Gerekçesi ise nükleer silaha şiddetle karşı çıkıyor. İsrail lobisine ciddi baskı yapınca birkaç ay içinde öldürüldü. Şu an Türkiye savaş lobisinin oyununa gelmemeli. Türkiye Suriye’ye girmesin oradaki iki Müslüman toplumun birbirin öldürmesini istiyor. Burası kahramanlık yapılacak bir alan değil. Böyle bir savaş Türkiye için iyi olmaz. Savaşın kazananı olmaz. Zaten Suriye’deki sistem çökmeye doğru gitti. Çökecek ya da bölünecek bizim diplomatik yöntemleri kullanmamamız gerekiyor. Bütün dünyayı arkamıza alırsak burada sihirli kelime zaman oluyor. Zamanı beklemek istemeyen bir de medya var. Geçtiğimiz günlerde medyanın “savaş çığırtkanlığı” yaptığı gibi eleştiriler geldi. Medyanın tutumu nasıl olmalıdır? Medya böyle durumlarda her lobinin bir temsilcisi var. Ülkenin çıkarına değil kendi dünya görüşünü ya da bağlı olduğu grubun çıkarlarını yansıtıyor. İletişime açık olması, farklı fikirlerin ortaya atılması güzel bir şey. Bırakalım yapsınlar kamuoyuna da kimin ne kazanacağı konusunda bilgi verilmesi de gerekiyor. Herkes fikrini söylesin başka tezlerde konuşulsun. Bazı insanlar “savaş” diyorlar. Bakıyorsun kürtaja karşı çıkıyor insan diye ama savaşı destekliyor. Böyle çelişkilerde var. Bu çelişkileri ortaya koymak lazım.. Bu çelişki de insancıl düşünceden çok “milliyetçilik” kavramı mı ön planda? Özellikle genç kesimde bu akım daha fazla gibi…Gençler savaş hevesine kapılıyorlar. Gençlerde akıldan çok heyecan ön plandadır. Bu dönemdeki kimseler tepkilerine göre karar verir. İnsanın 30’una kadar milliyetçiliği doğal ama 30’dan sonra savaş isteyen bir düşünce olmaz. Gelişen insanın kendi milletini sevmesi güzel ama ırkçı olması ve savaş istemesi son derece sakıncalıdır. Toplumdaki adalet duygusuna bu milliyetçilik zarar veriyor. Bu konu da yapılan bir deney var. Yedi kişilik bir anaokulunda sınıfta bir gün herkese eşit sayıda janjanlı çikolatalar veriliyor. İkinci gün kişilere farklı sayıda veriliyor kavga çıkıyor. Çünkü fırsat eşitliği yok. İnsanın eşitlik tanımı veya hakkaniyet duygusunun insanda genetik bir karşılığı mı var araştırılıyor. Siyasi avantajı olanlar (savaşta oyları artacak olan) bunu isteyebilir. Cenaze satıcısının “insan ölsün mal satayım” demesi gibi haksız bir kazançtır. Türkiye’nin savaşa girmesini isteyen kişilere bakıyoruz; Olası bir savaşta asla cepheye koşmayacak insanlar… Sizce giderler mi?Bunu söyleyen gerçekte savaştan en çok kaçanlar oluyor. “Biz vatana kalemimizle hizmet ediyoruz” diyorlar. Kendi savaş çığırtkanlıklarını böylelikle rasyonelize ediyorlar. Kendilerine kandırma konusunda çok usta taktiklerdir. “Başkasının tokadını yemeyen kendi tokadını acıtmaz sanırmış” bu da böyledir. Kavgaya girmeden kahramanlık kolay.O zaman milliyetçilik tamamen suni bir milliyetçilik oluyor. Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ın torunu Rum kısmı için dilekçe vermiş. Şu an ki milliyetçilik sunileşmiş bir milliyetçilik. Milliyetçi diyorsun ABD mallarını çok rahat kullanıyor. Hem milliyetçilikten dem vurup hem de milli ürünler kullanmamak hiçte uygun değil. Türk müziğini dinlemiyorsun, Türk yemeklerini yemiyorsun ama milliyetçilikten dem vuruyorsun. Türk kültürünü redderek nasıl Türk olacaksın ki… Kuru bir milliyetçilik yaptığında Kıbrıs’taki gibi kendini yanlış tanımlamış olabilir insan. Milliyetçilik yüksek ideallerle ayakta kalabilecek bir duygu. Şehitlik duygusu olmadan bir milliyetçilik olmaz. Bu da sağlam inançlarla olabilecek bir duygu. Yüksek idealler için kendini ateşe atabilme duygusudur. Materyalist bir insan nasıl milliyetçi olacak ki… “Vatan sevgisi imandan gelir” sözü çok önemlidir. Vatan için canına inanmak bir kutsala inanmak duysu ile mümkündür. Devletler şehitlik duygusu ayakta tutabilmelidir. Yoksa hiçbir savaş kazanılmaz. TEŞVİKİYE’DEN ŞEHİT ÇIKMIYOR!Günümüzde haberler de bile şehitlik duygusu rakamlara endekslenmiş. Rakam çoğaldıkça toplumda tepki oranı artıyor. Teşvikiye’den şehit çıkmıyor. Bakıyorum hepsi Anadolu çocuğu… En son uçağı kullanan pilotlar Anadolu’dan esnaf çocuğu… Türk vatandaşı olan Türkiye’nin en zengin isimleri çocuğunu askere göndermiyor mu?O zengin çocuklarını bırakalım. General çocukları üzerine yapılan istatistik var. General-orgeneral çocuklarının hiçbiri askerlik yapmamış ya da çok özel yapmış askerliklerini… Meclise bir soru önergesi verilip bir bakılmalı. Bu konuda özel bir ayrımcılık yapılmış mı sormak gerekiyor. Bunun çok örnekleri var. Şimdiye kadar eşitlik ve insancıl bir milliyetçilik modeli çizdiniz. Bu bir bakıma “Atatürk Milliyetçiliği” kavramıyla benzeşiyor. “Atatürk Milliyetçiliği”nin tam anayasada tanınmadı. Bu yüzden insanlar bunu farklı yorumlayabiliyorlar. Türk ırkçılığı diye bakanlarda var. Eğer Türkiye’yi coğrafi bir milliyetçilik içinde, eşit vatandaşlık üzerine kurarsan bu güzeldir. “Türk değilsen bizden değilsin” duygusuyla veriyorsan yanlış anlaşılıyor. Yeni anayasa da coğrafi bir milletçilik tanınmalıdır. Etnik kökenden olursa olsun bu coğrafyada yaşan Türkiye vatandaşıdır diye bir tanımlama yapılmalıdır. Bütün Türkiye’yi kucaklayacak bir tanım bulmalıdır. Türkiye vatandaşlığı eşit vatandaşlıktır diyeceğiz. Ayrıca milliyetçilik tanımlamasına gerek yok. Herkes kendine göre bir Atatürk tanımlaması yapıyor bir resmi ideoloji yapılıyor. Bunu anayasa tanımlamadıkça Güneydoğu’daki bu kimlik sorunu bitmez. Verdiğiniz bilgiler için www.yazete okuyucusu adına teşekkür ederiz Hocam