02.09.2013 Pazartesi 14:12
Suriye’de “kimyasal silah kullanımı” iddialarıyla birlikte Mısır sıcak gündemde kalmaya devam ederken medya gözünde ikinci plana atıldı. Peki arka planda neler yaşandı? SURiYE Suriye’de 21 Ağustos’ta yaşanan ve binden fazla kişinin ölümüne sebep olan “kimyasal silah kullanımı” iddiaları bilindiği gibi uluslararası toplumu harekete geçirmişti. ABD kaynaklı çeşitli istihbarat raporları saldırıyı rejimin yaptığını söylerken, rejimin ve Rusya’nın hâkim görüşü ise saldırıyı Suudi destekli muhalif grupların yaptığı yönünde. Ayrıca MinnPress’te yer alan Dale Gavlak’ın haberine göre ise isyancılar; kimyasal silah kullanımının bir kaza olduğunu, buna kendilerine Suudiler tarafından verilen mühimmatı kullanmayı bilmemelerinin neden olduğunu dile getiriyorlar. 21 Ağustos’tan bu yana uluslararası toplum öncelikle BM’yi Britanya’nın tasarısı ile harekete geçirmeye çalıştı. Ancak Rusya’nın vetosuyla birlikte gönüllü koalisyonu kapsamında sınırlı bir müdahale, diğer bir ifadeyle “kozmetik müdahale” alternatifi düşünüldü. Son olarak Britanya’da Avam Kamarası’nın müdahaleyi reddetmesi üzerine ABD açısından gönüllü koalisyonu kapsamındaki kozmetik müdahale alternatifi de riske girdi. Obama ise savaş kararını verdiği, ancak müdahale kararını kongre içindeki Amerikan halkının temsilcilerinin belirleyeceğini açıklamıştı. Bu bağlamda uluslararası toplumun gerek müdahalenin olup olmayacağı ile ilgili, gerekse müdahalenin yöntemi ve içeriği hakkındaki kararsızlığı ile ilgili dört çıkarım yapılabilir: i)Bazı çevreler tarafından da dile getirildiği gibi Obama, başkomutan sıfatıyla müdahale kararını tek başına verebilecekken, kongreyi nihai kararın çıkacağı yer olarak işaret etmesi iç politikayayönelik bir reflekstir. Zira Yakın Doğu Haber’in genel yayın yönetmeni Alptekin Dursunoğlu’nun dile getirdiği gibi “Obama’nın kongreyi işaret etmesi; “Suriye’yi belirsizlikten, bölgeyi savaştan, Obama’yı tuzaktan kurtaran manevra” olarak görülebilir. Nitekim ABD içerisinde yapılan anketlere göre her ne kadar 21 Ağustos’tan bu yana müdahalenin lehine halkın oyu artmışsa da; ABD içindeki genel kanı müdahalenin olmaması yönünde. ii)ABD müdahalenin yapılıp yapılmayacağı ile ilgili henüz nihai bir karara varmamış olmamasına rağmen; müdahalenin yöntemi ve içeriği ile ilgili “kozmetik müdahale” alternatifini savunuyor. Buna göre ABD, rejim değişikliğini öngörmeyen, sadece cezalandırıcı bir müdahale yöntemini benimsiyor. Zira Suriye’de rejim değişikliğinin iç savaşı derinleştireceği düşüncesi ABD karar alıcılarını böyle bir müdahale yöntemine itiyor. Ancak müdahalenin olması durumunda bölgesel bir savaş riskinin yüksek olacağını da belirtmek gerekir. Bu noktada Türkiye, kozmetik müdahaleden ziyade rejim değişikliğini istiyor. Ancak gerek Suriye’nin gerekse Rusya’nın restleri Türkiye’yi risk grubu bölgesi olarak işaret ediyor. Bu durumda NATO kurucu anlaşmasının 5. Maddesi harekete geçirilerek NATO müdahalesi gerçekleştirilebilir. iii)Bölge en genel ifadesiyle “barut dükkânı” olarak nitelendirilmelidir. Hizbullah’ın duruma dâhil olma riski; müdahalenin El-Kaide ve yandaşlarına yaraması ihtimali; Lübnan, Irak ve Mısır’ın müdahale olması durumunda alacağı hal; bunun yanında İran-Suudi Soğuk Savaşının belirginleşmesi göz önüne alınmalıdır. iv)Müdahale olma ihtimali ve riskler ile ilgili gerek bölge gerekse küresel aktörler açısından iki kilit ülke bulunmaktadır: biri ABD yönetimi diğeri ise İran’dır. Bu noktada ABD ve İran’a bağlı olarak değişecek blok yapıları dikkate alınmalıdır. MISIR BBC’nin haberine göre Mısır'da savcılık, devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin, aralarında protestocuların 'öldürülmesini teşvikin' de bulunduğu çeşitli suçlamalardan mahkemeye sevk edildiğini açıkladı. Bu suçlama, geçen Aralık ayında Kahire'de bulunan cumhurbaşkanlığı sarayı önünde patlak veren olaylarda yedi kişinin ölümüyle ilgili. Müslüman Kardeşler'den 14 kişi daha aynı suçlamayla mahkemeye çıkarılacak. Temmuz ayında devrildiğinden beri Mursi gizli bir yerde tutulduğu biliniyordu. Diğer yandan İhvan liderlerinden Muhammed Bedii’nin geçtiğimiz gün kalp krizi geçirdiği yönünde haberler de medyaya yansımıştı. Suriye’de “kimyasal silah kullanımı” iddialarıyla birlikte Mısır sıcak gündemde kalmaya devam ederken medya gözünde ikinci plana atıldı. Ancak gerek Mursi’nin “şiddeti körüklemekten” mahkemeye çıkması gerekse katliamların hala devam ediyor olması bölge açısından çok önemli bir korkunun ortaya çıktığını göstermektedir: İhvanofobi Bölgede körfez ülkelerinin ürettiği yapay bir korku olarak İhvanofobi şuan için Ortadoğu piyasasını anlamanın yeni anahtarı olabilir. Zira İhvan’ın yükselişi Mısır’da darbeyi destekleyen körfez ülkelerinin güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak algılandı. İkinci olarak İhvanofobinin ardında körfez ülkelerinin bir başka endişesi daha bulunmakta: İslam dünyasında lider konumunu yitirme korkusu. Nitekim İhvan bölgedeki diğer İslamcı gruplara nazaran uyanışın toplumsal mutabakat ve barış yoluyla sağlanabileceğini savunuyor. Ancak bu noktada İhvan’ın başarılı olabilmesi ve İhvanofobik düşüncelerin karşısında yer alabilmesi için kapsayıcılık ve barış ilkelerini terk etmemesi gerekiyor.