30.03.2013 Cumartesi 11:31
Natianol Geographic'den Batur Avgan, Anadolu Leoparı'nın hikayesini yazdı: Herkesin kısaca heykel dediği meydanı geçip bir sokağa girdik. Ne akşamın karanlığında yanımda yürüyen kişinin, ne de daha on dakika önce onu benimle tanıştıran adamın adını biliyordum. Birkaç sokak geçtikten sonra bir kahveye girip, kapıya yakın bir yere oturduk ve yanımdakilerden biri arkadaşını arayıp geldiğimizi haber verdi. Kısa bir süre sonra kahveye gelen genç bir adam sakince yanımıza oturdu. İlk defa geldiğim Siirt’in ara sokaklarındaki bu küçük kahvede sanırım ben onlardan korkuyordum, onlar da benden... Ortamı yumuşatmak için, yaban kedileri üzerine serbest çalışan bir biyolog olduğumu söyleyip arazi çalışmalarımda çektiğim vaşak, karakulak ve kurt fotoğraflarını göstermeye karar verdim. İşe yaramıştı, fotoğraflar bittiğinde artık hepimiz gülümsüyorduk. Bilgisayarımı çantasına yerleştirirken, kahveye çağırdığımız genç adam cep telefonunu çıkartıp tuşlarına basmaya başladı. Aradığı şeyi bulduğunda telefonunu bana uzattı. Küçük parlak ekranda, açık sarı postu siyah beneklerle kaplı iri bir hayvan, başı öne düşmüş, kuru otların üzerinde yatıyordu. Bu bir leopardı... İLK SOMUT KANIT! Anadolu’da bilinen son leopar, 1974 yılında Beypazarı’nda öldürülmüştü ve Türkiye’de tükendiği kabul edilen hayvan, yıllar sonra ilk kez Anadolu’da yeniden görüntülenmişti. Ama yine ölü olarak! Peki bu fotoğraf ne zaman çekilmişti? 17 Kasım 2010’da çekildiği anlaşılan dijital fotoğraf, 1974’ten beri Türkiye’de leoparla ilgili ele geçen ilk somut kanıt. Türkiye’de 1970’lerden beri tükendiği kabul edilen leoparın varlığına ait ilk somut veri yıllar sonra Siirt’te ortaya çıkmıştı.... Son kayıt, 17 Ocak 1974’te Ankara Beypazarı’nda öldürülen bir leopara aitti. Öldürülen leoparla ilgili haber bir gazetede “İnsan parçalayan panter” başlığıyla yayımlandı. Ama leoparın etkisi 1970’lerde Anadolu’nun batısında tükenmesinden sonra da devam etti. Bu tarihten sonra su ürünleri mühendislerinden biyologlara kadar birçok kişi Anadolu’da leoparın halen yaşadığını iddia etmeye ve bunu kanıtlamaya çalıştı. Öyle ki, bu çabalar bir süre sonra, varlığı bilinen diğer yaban hayvanların korunması için verilen çabalardan daha fazla ağırlık kazanmıştı. Doğa korumaya ayrılan sınırlı bütçeler, onlarca yıl leoparı aramak için harcanırken, Türkiye’de halen yaşadığı bilinen ve belki de gelecekte leoparla aynı kaderi paylaşacak Avrasya vaşağı, karakulak, saz kedisi ve yaban kedisi gibi türlerin korunmasına yönelik projeler ikinci plana atıldı. Oysa geyik ve yabankeçisi gibi türleri avlayabilmesi nedeniyle vaşaklar, bir ekosistemde leoparla aynı öneme sahip. Ve vaşakların yaşam alanlarının korunması, leoparın olası yaşam alanlarının da korunması anlamına geliyor. İYİ BİR BAŞLANGIÇ... Siirt’e en yakın leopar kaydı, yaklaşık 430 km uzaklıkta, Irak’ın Süleymaniye kenti yakınlarında, Ekim 2011’de alındı. Bu, her ne kadar uzak bir mesafe olsa da, İran ve Irak’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerinde yeterli çalışma yapılmadığı için buralarda leopar popülasyonlarının olup olmadığı bilinmiyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Kedi Uzmanları Grubu Başkanı Urs Breitenmoser, Ortadoğu’da, bilimsel araştırması yapılmamış en büyük leopar ekosistemlerinin Türkiye’nin doğusu, kuzeybatı İran ve kuzey Irak’ı içine alan bölgede bulunduğunu söylüyor. Breitenmoser, 2000’li yılların başından beri bölgeden ilgili kişilerle toplantı ve eğitimler düzenliyor. Amacı, hem Kafkaslar’da, hem de Ortadoğu’da leopar konusunda çalışmaları başlatabilecek yerel kişileri eğitmek. 2011’de Tiflis’te yapılan toplantıya Türkiye’den katılan uzmanlar, leopar kayıtlarının toplanıp değerlendirilmesi için DKMP öncülüğünde bir komisyon kurulmasına karar verdi. Toplantılara DKMP adına katılan Hasan Emir, kurumun yapısındaki değişiklikler nedeniyle bu komisyonun halen kurulamadığını ama ortaya çıkan fotoğrafın, iyi bir başlangıç olacağını söylüyor... Leopar, 1970’li yıllarda Türkiye’de tükenme noktasına geldiğinde doğal alanlar henüz ileri seviyede bozulmamıştı. 20. yüzyılın sonuna doğru, nüfusun özellikle Türkiye’nin batısında artmasıyla hem hayvancılıkla uğraşanların hem de leoparın besini olan geyik ve yabankeçisi avlayanların sayısı arttı. Leoparın sonunu getiren etkenlerin başında, büyük olasılıkla avladığı türlerin azalması geliyordu. Neredeyse yarım asır, Türkiye’deki yaban hayatı üzerine çalışan biyolog Tansu Gürpınar, 1950’li ve 1960’lı yıllarda avcıların sürü sahiplerinden para almak için çok sayıda leopar öldürdüğünü söylüyor. Onlardan biri 1950’lerde Muğla ve Aydın’da onlarca leoparı avladığı söylenen Mantolu Hasan lakaplı Hasan Bele’ydi. Gürpınar’a göre, leoparın neslinin tükenmesinin ardında başka birçok etken olabilir, “Ama bunları bulmak için artık çok geç.” LEOPARIN ŞANSI AZALIYOR Bir dönem Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayıp Anadolu leoparı, Anadolu parsı, Anadolu panteri gibi adlarla anılan “büyük kedi” aslında leoparın bir alttürüydü. Yani kendi başına bir tür değil, Afrika’dan Asya’ya kadar yayılan leoparın, –kabaca söylemek gerekirse– bir popülasyonuydu. Geçmişte hayvanların kafatası ölçüleri, post renkleri, ortalama ağırlıkları gibi birçok morfolojik özelliğine bakılarak yapılan sistematik çalışmalarda 27 farklı leopar alttürü tanımlandı. Bu alttürler arasında bazılarının özellikleri çok farklıydı. Arap Yarımadası’nda yaşayan Arap leoparının ergin erkekleri 17 kg gelirken, kuzeydeki Pers leoparının bazı bireyleri 70 kg’ı geçiyordu. Fakat genetik tekniklerin hızla gelişmesiyle yapılan çalışmalardan sonra alttür sayısı, 1996’da sekize indi ve 2001’de yapılan daha kapsamlı bir çalışmada dokuz oldu. Her iki çalışmada da bilimsel adı Panthera pardus tulliana olan Anadolu leoparının, yaşam alanı Türkiye’den Afganistan’a uzanan Pers leoparı Panthera pardus saxicolor ile aynı alttür olduğu iddia edildi. Ne yazık ki, iki çalışmada da Anadolu’daki leopar örnekleri incelenemediği için kesin bir yargıya varmak mümkün olamıyor. Evrimsel süreçte farklı alttürlerin oluşması için popülasyonların binlerce yıl boyunca birbirinden doğal bariyerlerle ayrılması ve bu sayede farklılaşmaları gerekir. Günümüzden 470–825 bin yıl önce Afrika’da evrimleşip 170–300 bin yıl önce Asya’nın doğusuna kadar yayılması sırasında birçok değişik habitat tipine uyum sağlayabilen leoparın, birbirine çok yakın Anadolu ve İran’da iki ayrı alttür oluşturabilecek kadar farklılaşması pek de mümkün görünmüyor... Siirt’e son gidişimde beni gezdiren aracın şoförü Mehmet, Botan Çayı üzerindeki bir köprüden geçerken “Barajın suyu vadinin büyük kısmını kapatacak” dedi. İlk anda hangi barajı kastettiğini anlamadım. Mehmet sessiz kaldığımı görünce “Ilısu” diye tamamladı. Eski bir askeri karakolu ve fıstık bahçelerini geçip tırmanmaya başladık. Az önce geçtiğimiz köprüye baktım. Baraja neredeyse 50 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen su altında kalmaması için, onlarca metre yükseklikte yapılmıştı. Belli ki baraj gölü bu köprüden sonra da kilometrelerce uzanacaktı. Kışları neredeyse hiç kar yağmayan ve Türkiye’de leoparın halen neslini korumuş olabileceği bu kuru ekosistemin baraj gölünden nasıl etkileneceğini hayal bile edemedim... *Batur Avgan’ın kaleme aldığı, Selmet Güler’in fotoğraflarını içeren ‘Leopar yeniden Türkiye’de’ başlıklı yazının tümünü, National Geographic Türkiye’nin Nisan sayısında okuyabilirsiniz.