04.05.2013 Cumartesi 13:02
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’a "diktatör" dedi. CHP Genel Merkezi’nde parti meclisi toplantısında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasına 6 Mayıs’ı anarak başladı. “6 Mayıs’ta 3 fidanın darağacına gönderildiğini biliyoruz. Onlar sadece kendi ülkelerinin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele ettiler. Diktatör tarafından karar verildi, onların mahkemelerinde yargılandı ve idam edildiler. Darağacında hiç birisi düşüncelerinden ödün vermediğini açıkça ifade etti. Bu parti meclisinde o 3 fidana buradan sevgilerimizi gönderiyoruz” ifadelerini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında 1 mayıs olaylarına değindi. “AK PARTİ’YE KARŞI ÇIKMAK NE ZAMANDAN BERİ SUÇ OLDU” 1 Mayıs olaylarına değinen Kılıçdaroğlu, “1 Mayıs’ı emek ve dayanışma günü olarak kutlanmak üzere parlamentoda bayram ilan ettik. İnsanlar 1 Mayıs’ta meydanlara çıksınlar, bayramlarını kutlasınlar diye. 1 Mayıs, belli, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada kutlanıyor. Bizde de kutlanmak üzere insanlar sokaklara çıktılar. Ama Taksim’de yapmak istiyorlar bayramlarını. Başbakan karar aldı, Taksim olmayacak, Vali, Emniyet Müdürü karar aldı, Taksim olmayacak. Başbakan karar verdi ‘Taksim’e çıkanlar AK Parti’ye karşı çıkanlar’ diye. AK Parti’ye karışı çıkmak ne zamandan beri suç oldu. Bizim bilmediğimiz bir düzenleme mi var? Bir partiyi destekliyorsanız öbür partiye karşısınızdır, demokrasinin doğal sonucudur. Anayasa’da 34. Madde var, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak, ‘herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.’ Demek ki 12 Eylül Anayasası’nda bile toplantı ve gösteri yurttaşlar açısından bir hak olarak tanımlanmış. AK Parti hükümeti, ‘sizin hakkınızı ben elinizden alacağım’ diyor. ‘Sizi dağıtacağım’ diyor, ‘size orantısız güç kullanacağım’ diyor Anayasa ne yazarsa yazsın diyor. Bu anlayışla biz demokrasiyi geliştirmeye çalışıyoruz. Üstelik 1 Mayıs toplantı ve gösteridir, yasalara göre bayram. Yasaların yurttaşlara verdiği hakkı onların elinden güç kullanarak alıyorsunuz. Otobüsleri, metroyu, vapurları, tren seferlerini durduruyorsunuz. Ancak korkakların yaptığı bir şeydir bu. Korku ile ülke yönetilmeye kalkılırsa o korkunun başında şiddet gelir. Baskı ile, şiddetle toplumu sindirmeye çalışıyorlar” diye konuştu. “ŞAİBELİ SINAVLARLA 4 BİN MİLİTAN ALINDI” Adım adım bir dikta yönetimine doğru gidildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Türkiye demokrasi açısından ciddi bir zemin kayması ile karşı karşıya. Zemin kayması 1 Mayıs’ta olmadı. AK Parti iktidarı aşama aşama toplumu bu duruma getirdi. Önce yargıyı ele geçirdiler, bağımsız yargı ortadan kaldırıldı. Özel yetkili mahkemeler aracılığıyla aydınlar, yazarlar, öğrenciler, akademisyenler, askerler, avukatlar toplu bir yere toplandılar. Özel yetkili mahkemeler aracığıyla özel yasalarla Silivri toplama kampına toplatıldılar. Yargı, iktidarın kendi egemenliğini Türkiye’de tesisi etmesinin bir aracı olarak kullanıldı. Bir korkuyu egemen kıldılar. Toplum telefonla konuşmaktan korkar hale geldi. Yargı bağımsızlığı öyle bir noktaya taşındaki Erdoğan’ın talimat verdiği gün, 24 saat geçmeden savcılar soruşturma açtılar. 4 binin üzerinde hakim ve savcı alındı, AK Parti döneminde şaibeli sınavlarla 4 bin militan alındı. Yargıtay ve Danıştay’a militan yargıçlar atandı. Bir AK Partili Bakan ‘Alan verdikçe veriyor’ diyerek bu değişime olan sevincini paylaştı. Bu süreç HSYK’nın siyasallaşması ile doruk noktaya ulaştı. Adalet kan kaybına uğradı, adaletin nerede bulacağı konusunda yurttaş birbirine soruyor” şeklinde konuştu. “YASAMA ORGANI, YÜRÜTME ORGANININ ARKA BAHÇESİ HALİNE GELDİ” Silivri sorgulamalarında 60 bin kişinin telefonlarının dinlendiğini belirten Kılıçdaroğlu, “3 bin kişi hakkında takibat yapıldı. Bin 360 kişi bu mahkemelerde ifade verdi. Toplam 17 bin sayfalık 19 iddianame hazırlandı. Dava süresinde 7 kişi hayatını kaybetti. Dava dosyasının tamamı 120 milyon sayfanın üzerinde, bunun okunması için 228 yıla ihtiyaç var. Bu mahkeme Türkiye’de adalet dağıtacak. Tarafsızlıkları, Yargıtay kararı ile eleştirilen kişiler bu davalara bakmaya devam ediyorlar. Orada bir adalet davası görüşülmüyor, kan davası görülüyor. Yargıyı çözdükten sonra yasama organını da kendi istedikleri gibi yönetmeye başlarılar. Yürütmenin arka bahçesi halene geldi. Yurtdışında parlamentonun toplanacağı günü Erdoğan belirledi. Eğer bir ülkede, yasamanın kullandığı bir yerde yürütme organının başındaki kişi tarafından kullanıyorsa o yasama organı güven vermez. Bu yasama organı anayasamızda öngörülen yasama organı değildir. Yürütme organının arka bahçesine dönmüşse, en büyük katkıyı TBMM Başkanı vermişse, o yasama organına biz yasama organı demeyiz. Bu parlamento Uludere katliamını kapatan bir parlamentodur. 34 yurttaş katlediliyor, araştırma komisyonu kuruluyor, AK Partinin oyları ile bu dosyanın üzeri kapatılıyor. Eğer bir parlamento yürütme organının emrine girmişse, AK Parti milletvekillerinin kendilerini yasama organın üyesi değil yürütme organın bir üyesi olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Parlamentonun içine düştüğü acizlik bu düşünceden kaynaklanıyor. Yürütme organı tek adam yönetimi altında. Bir kişi yönetiyor Türkiye’yi, bakanların tümü hikaye. Dikta rejimine birkaç adım kaldı. Yasama yok, yargı yok, yürütme yok, bir kişi var. Bu süreci herkesin çok iyi değerlendirmesi lazım. Adımı adım demokrasiyi yok ediyor. Batılı farkında ‘hibrit demokrasi’ dediler, ama halkımızın büyük bir kısmı hala farkında değil. Bir sorun var bu işin içinde. Adım adım demokrasinin bedelleri ödeyecek, o bedelleri ödeyecek olan parti biziz” ifadelerini kullandı. “BUNLARA ÜNİVERSİTE DEĞİL MEDRESE BİLE DENİLMEZ” Bazı üniversiteleri Başbakan Erdoğan’a destek verdikleri için medrese olmakla suçlayan Kılıçdaroğlu, “Üniversiteler medreselere dönüştürüldü. OTDÜ’deki olaylar nedeniyle Başbakan kalktı öğretim üyelerini, öğrencileri, üniversiteyi eleştirdi. Tabelasında üniversite yazan bazı kurumlar Başbakan’a destek verdiler. Bunlara üniversite değil medrese biler denilmez. Onlar bulundukları yerden derhal ayrılmalılar, AK Parti genel merkezinin önünde çadır kurmalılar, Erdoğan’ın önünde iki büklüm olmalılar. Onlar bilim adım değil, film adamı. Diktatörlük o buyotlara ulaştı ki Erdoğan çıkıp milletin önünde ‘Kılıçdaroğlu seni mercek altına aldık nefes alışlarını bile dinliyoruz’ diyor. Herhangi bir demokraside herhangi bir vatandaşın mercek altına alındığını duydunuz mu? Sabah akşam AK Parti’ye övgüler düzen o köşe yazarlarından birisi çıkıp da yazdı mı? Yazamazlar, kalemlerini kiraya verdiler onlar. Demokrasilerde 4. güç medya, basın hürdür sansür edilemez, anayasa istediği kadar yazsın, AK Parti’nin medyası var artık. Medya üzerimize geliyor, istedikleri kadar gelsinler, onlar tiraj kaybediyorlar. Bir iki namuslu gazeteci kaldı, onlara da her türlü baskıyı uyguluyorlar. Ama CHP’nin sesini kesemeyecekler” dedi. “CHP’DE KAVGA YOK” Bazı gazeteleri eleştiren ve CHP’de ‘kavga var’ imajının yansıtılmaya çalışıldığını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Ne kavgası var CHP’de. Hiçbir kavgamız yok. ‘CHP’de kavga var’ imajı sergiliyorlar. Yeri ve zamanı geldiğinde o gazeteleri ve gazetecileri de teşhir etmekten çekinmeyeceğim. Siyasi yazı yazacaksın, AK Parti’yi eleştirmekten korkacaksın. Tek seçeneğin kalıyor, CHP’yi eleştireceksin. Kendine gazeteci diyeceksin. Kalemini AK Parti iktidarına kiraya verdiysen, olumsuzlukları görmediysen, sen kalkıp CHP’yi eleştiriyorsan senin kalemin satılıktır. Senin kalemini satın almak için asla sana para vermeyeceğim” diye konuştu. “AK PARTİ MASADAN KAÇMANIN FORMÜLLERİNİ ARIYOR” Anayasa görüşmelerine de değinen Kılıçdaroğlu, “AK Parti masadan kaçmanın formüllerini arıyor. Anayasa görüşmelerinde masaya oturmamızın yararlarını görüyoruz. Biz masadayız, siz neden kaçıyorsunuz, neden kaçmanın formüllerini arıyorsunuz. O masadan kaçan hesabını bu ülkeye vermek zorundadır. Demokrasi havarisi kesilen ‘ileri demokrasiyi getiriyoruz’ diyen yeni diktatörümüz Erdoğan, ‘güçler ayrılığı ilkesi gelir önünüzde ayak bağı olur’ diyordu, demokrasi anlayışına bakın siz. Yargıyı ve yasamayı ayak bağı olarak gören bir kişini Başbakanlık koltuğuna oturması doğrumu, bunun sorgulanması lazım. Biz bunu sorgulamıyorsak çocuklarımıza nasıl bir miras bırakacağız o zaman” şeklinde konuştu.