18.10.2018 Perşembe 04:45
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Washington Post için kaleme aldığı "Arap dünyasının en çok ihtiyacı olan şey ifade özgürlüğü" başlıklı son makalesi yayımlandı. Amerikan Washington Post gazetesi 2 Ekim'den bu yana haber alınamayan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın kaleme aldığı son yazısına yer verdi. Makalesinde Kaşıkçı, "Freedom House" adlı düşünce kuruluşunun "2018 Dünyada Özgürlük Raporu"nu incelediğini ve burada "özgür" olarak sınıflandıran tek Arap ülkesinin Tunus olduğunu, Ürdün, Fas ve Kuveyt'in "kısmen özgür", diğer Arap ülkelerinin ise "özgür olmayan" olarak sınıflandırıldığına dikkati çekti. Cemal Kaşıkçı, "Sonuç olarak, bu ülkelerde yaşayan Araplar ya bilgilendirilmiyor ya da yanlış bilgilendiriliyor. Bölgeyi ve günlük yaşamlarını etkileyen meselelere değinemiyorlar, toplum içinde konuşamıyorlar. Devlet yönetimindeki bir anlatı, kamu aklına hükmediyor ve bazıları buna inanmazken, toplumun büyük bir çoğunluğu bu yanlış anlatıya kurban gidiyor. Ne yazık ki bu durum değişecek gibi durmuyor." değerlendirmesinde bulundu. - Arap Baharı'ndaki beklentileri anlattı Kaşıkçı, Arap dünyasının 2011'de başlayan "Arap Baharı" boyunca umutla dolu olduğuna vurgu yaptı. Bu dönemle ilgili gözlemlerini aktaran Kaşıkçı, "Gazeteciler, akademisyenler ve toplumun geneli kendi ülkelerinde aydınlık ve özgür bir Arap toplumu beklentileriyle dolup taşıyordu. Hükümetlerinin hegemonyasından ve bunların bilgiye sürekli dahil olma ve sansürleme eylemlerinden azat olmayı bekliyorlardı. Bu beklentiler hızlı bir şekilde paramparça oldu, bu toplumlar ya eski statükolarına geri döndü ya da eskiden daha sert koşullarla karşı karşıya kaldı." ifadelerini kullandı. Cemal Kaşıkçı, "Suudi basınındaki en ünlü makalelerden birini yazan kişi" olarak tanımladığı arkadaşı Suudi gazeteci Salih el-Shehi'nin, Suudi karşıtı yorumları nedeniyle kanuni bir dayanağı olmadan 5 yıl hapis cezasına çaptırıldığını hatırlattı. Mısır hükümetinin de "al-Masry al Youm" gazetesinin yayımını ele geçirmesinin meslektaşlarından bir tepki görmediğini belirten Kaşıkçı, şöyle devam etti: "Bu tür eylemler artık uluslararası toplumdan bir ters tepki almıyor. Bunun karşılığında, bazı eylemler kınamayı tetikleyebilse de ardından yine sessizlik oluyor. Sonuç olarak Arap hükümetlerine gittikçe artan oranda basını susturma yetkisi veriliyor. Gazetecilerin, internetin bilgiyi sansür ve basılı medyayla ilgili kontrollerden kurtaracağına inandığı zamanlar vardı ama varlıkları büyük oranda bilginin kontrol edilmesine bağlı olan bu hükümetler, agresif bir şekilde interneti engelledi. Ayrıca yerel gazetecileri tutukladılar ve reklamcıları özel yayımların hasılatına zarar vermeye zorladılar." "Arap Baharı ruhunu somutlaştırmaya devam eden birkaç vaha" olduğunu ifade eden Kaşıkçı, Katar hükümetinin "eski Arap düzenini" desteklemek için bilginin kontrolünü elinde tutan komşularının aksine uluslararası haberlere destek vermeye devam ettiğini vurguladı. - "Arap dünyası Demirperde ile karşı karşıya" Kaşıkçı, basının "yarı özgür" olarak düşünüldüğü Tunus ve Kuveyt'te bile medyanın iç meselelere odaklanıp, Arap dünyasının sorunlarına değinmediğini belirterek, "Arap dünyasının saray mücevheri olan Lübnan bile basın özgürlüğüne gelince kutuplaşmaya ve İran yanlısı Hizbullah'a kurban gidiyor." yazdı. "Arap dünyası, sadece dış aktörlerin empoze ettiği değil, iktidar için rekabet eden iç güçler yoluyla oluşan kendi tarzında bir Demirperde ile karşı karşıya." benzetmesinde bulunan Kaşıkçı, Soğuk Savaş boyunca, yıllar içinde önemli bir kuruluş haline gelen Radio Free Europe'un (Özgür Avrupa Radyosu), özgürlük umudunun beslenmesi ve devam ettirilmesi için önemli bir rol oynadığı ve Arap dünyasının da benzeri birşeye ihtiyacı olduğu yorumunu yaptı. - "Arap dünyasının, eski uluslararası basının modern bir versiyonuna ihtiyacı var" Washington Post gazetesinin, yazılarını Arapça dilinde de yayımladığını belirten Kaşıkçı, "Bunun için minnettarım, Araplar kendi dilinde okumalı, böylece ABD ve Batı'daki demokrasinin karmaşıklığını ve farklı açılarını anlayıp tartışabilirler. Eğer bir Mısırlı, Washington'daki bir inşaat projesinin gerçek fiyatını gözler önüne seren bir makale okursa, sonra benzer projelerin kendi toplumundaki çıkarımlarını daha iyi anlayabilir." görüşünü paylaştı. Kaşıkçı, makalesini şu ifadelerle sonlandırdı: "Arap dünyasının, eski uluslararası basının modern bir versiyonuna ihtiyacı var, böylece vatandaşlar küresel etkinliklerden haberdar olabilir. Daha da önemlisi, Arapların seslerini duyurmak için bir platforma ihtiyacımız var. Yoksulluk, yanlış yönetilme ve yetersiz eğitimden muzdaribiz. Propaganda yoluyla nefret yayan milliyetçi hükümetlerin etkisinden arındırılmış bağımsız bir uluslararası forumun oluşturulmasıyla Arap dünyasındaki insanlar toplumlarının karşı karşıya kaldığı yapısal sorunlara değinebilir." - Editöründen not Makalenin başında, Kaşıkçı'nın Washington Post gazetesinde yazdığı köşenin editörü Karen Attiah'ın notu da yer aldı. Kaşıkçı İstanbul'da ortadan kaybolduktan sonra, asistanı ve tercümanın söz konusu makaleyi kendisine gönderdiğini belirten Attiah, şunları kaydetti: "Gazete bu makaleyi yayımlamak için bekledi çünkü Cemal'in bize geri dönüp bu makaleyi birlikte düzenleyebileceğimizi umut ettik. Şimdi şunu kabul etmeliyim: Bu olmayacak. Bu onun Washington Post için düzenleyeceğim son eseri olacak. Bu makale, Cemal'in Arap dünyasındaki özgürlüğe bağlılığı ve tutkusunu çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Muhtemelen kendi hayatını feda ettiği bir özgürlüğe. Ona, bir yıl önce gazetecilikte son yuvası olarak Washington Post'u seçtiği ve bize birlikte çalışma şansı verdiği için sonsuza kadar minnettar kalacağım." - Kaşıkçı olayı Suudi reformistler için önemli bir platform olan Al Watan gazetesine katkı veren ve aynı zamanda Washington Post gazetesinde yazılar yazan Cemal Kaşıkçı'dan, 2 Ekim Salı günü resmi işlemler için Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na gittikten sonra bir daha haber alınamamıştı. Emniyet kaynaklarınca yapılan değerlendirmede, Kaşıkçı'nın gittiği Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'ndan bir daha çıkmadığı teyit edilirken, başkonsolosluk binasında aynı saatlerde, 2 uçakla İstanbul'a gelen ve aralarında yetkililerin de yer aldığı 15 Suudi vatandaşının bulunduğu, bu kişilerin daha sonra geldikleri ülkelere döndükleri belirlenmişti.