12.12.2013 Perşembe 11:16
28 Şubat sürecinde, hükümeti devirmeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla 103 kişi hakkında açılan davanın görülmesine Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediliyor. Duruşmaya davanın bir numaralı sanığı dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı da katıldı. Davanın 48. duruşmasına dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı da katılıyor. Karadayı'nın duruşmaların başladığı günden bu yana ilk kez savunması alınıyor. Adliyeye giren Karadayı ilk olarak Ankara Barosu avukatlarının bulunduğu yerde kısa süre dinlendi. Duruşmanın başlaması ile birlikte Karadayı’ya iddianame ve mahkemeye gönderilen belgeler kısaca okundu. Tutuklu sanıkların hazır bulunduğu duruşmaya Karadayı’nın savunmasının alınması ile devam ediliyor KARADAYI, MGK TOPLANTISINDA YAŞANANLARI ANLATTI 28 Şubat sürecinde, hükümeti devirmeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla 103 kişi hakkında açılan davanın görülmesine Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediliyor. Duruşmaya, davanın bir numaralı sanığı, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın savunmasının alınması ile devam ediliyor. Karadayı, savunmasında Milli Güvenlik Kurulu’nda yaşananları anlattı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştüğünde, kendisine ulaşan bilgileri anlattığını dile getiren Karadayı, "Anladığım kadarıyla, kendilerinin de bazı bilgileri ve ciddi endişeleri vardı. Konunun ciddiyeti sebebiyle bizden brifing talebinde bulundu. Kendilerine 17 Ocak 1997’de Genelkurmay'da bir brifing takdim ettik. Brifingle ilgili bu raporları talep ettiler, sanıyorum, verdiğimiz belgeleri makamında yeniden inceletti ve değerlendirdi. Müteakip görüşmemizde, konunun MGK'da ele alınması gerektiği ortaya çıktı ve 28 Şubat 1997'de MGK toplandı. Hatırladığım kadarıyla, toplantı MİT'in ve Genelkurmay’ın özet takdimleriyle başladı. MGK, bilindiği gibi, anayasal bir Kurum olup, sivil ve askerlerin bir araya gelip cumhurbaşkanı başkanlığında, ülke ile ilgili önemli konuların konuşulduğu ve değerlendirildiği bir yerdir. Burada her şahıs, cumhurbaşkanının verdiği söz hakkı çerçevesinde, dilediği gibi konuşur, fikirlerini açıklar, buna da kimse müdahale etmez. Cumhurbaşkanı ayrıca, her üyeye MGK’da alınan kararlara iştirak edip etmediğini sorar. İsteyenin de alınan kararlara şerh koymak hakkı vardır. Altı yıl iştirak ettiğim bu toplantılarda bunun aksine asla bir tutum görmedim.” dedi. Karadayı, savunmasına şöyle devam etti: "Tahminen 9 saatten fazla devam eden bu toplantıda alınan kararların, daha önceden TSK tarafından hazırlandığı ve baskı içeren tavırlarla, kurulun sivil üyelerine dayatıldığı, böylece Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de dahil olmak üzere, kurulun sivil unsurlarının inisiyatif alması engellenmiştir." denilmekte, ayrıca, Başbakan Erbakan’ın kararları geç imzalamasının sebebi de bir darbe, bir müdahale endişesinden kaynaklandığı iddia edilmektedir. Tamamiyle uydurma ve inanılmaz olan bu ifadenin dahi, bu iddianamenin ne kadar temelsiz esaslara dayandığını kesin bir göstergesidir. Kararların imzalanması ertesi güne kalmıştır, sebebi ise hatırladığım kadarıyla, gece çok geç olmuştu, ayrıca, MGK genel sekreteri tarafından kaleme alınan kararlarda bazı değişiklikler gerekiyordu, madde sayısı hatırladığım kadarıyla 18'den fazla idi, bir kısmının, itirazlardan dolayı çıkarılarak yeniden yazılması gerekiyordu. Gecikmenin esas sebebinin bunlar olduğunu hatırlıyorum.” SİNCAN'DA YÜRÜTÜLEN TANKLAR SORULDU Eski Genelkurmay Başkanaı Hakkı Karadayı'ya 28 Şubat döneminde Sincanda yürütülen tanklar sorulunca "Haberim yoktu arkadaşlara sordum, 'tatbikat' dediler cevabını verdi." 28 Şubat Davası sanığı, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, "Yıllar geçti, unuttuklarım, bana arz edilen veya edilmeyen evraklar olabilir. Hatta maksadı aşan beyanlar, yersiz konuşmalar olabilir. Onlar, o zaman TCK ve Askeri Ceza Kanunu çerçevesinde belki soruşturulabilirdi" dedi. Karadayı, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmadaki savunmasında, MİT'ten, valiliklerden, jandarmadan ve değişik istihbarat kaynaklarından bölücü, yıkıcı faaliyetler ve irtica tehdidi ile gelen raporların, ordu olarak kendilerinde de kaygı uyandırdığını ifade etti. "Bazı camilere pompalı tüfek depolandırıldığı" iddialarının kendilerini daha da endişelendirdiğini söyleyen Karadayı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Konuştuğum, dinlediğim asker sivil herkes, olaylardan rahatsızlıklarını ve endişelerini belirtiyor, 'Memleket nereye gidiyor' demekten kendilerini alamıyorlardı. Bu durumda, yasal sorumluluğum gereği, haftalık ziyaretimde, bunlar Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştüğümde de gündeme geldi. Bana ulaşan bilgileri, aldığımız raporları ve gelişmeleri izah etmeğe çalıştım. Anladığım kadarıyla kendilerinin de bazı bilgileri ve ciddi endişeleri vardı. Konunun ciddiyeti sebebiyle bizden brifing talebinde bulundu. Kendilerine 17 Ocak 1997'de Genelkurmay'da bir brifing takdim ettik. Brifingle ilgili bu raporları talep ettiler, sanıyorum, verdiğimiz belgeleri makamında yeniden inceletti ve değerlendirdi. Müteakip görüşmemizde konunun MGK'da ele alınması gerektiği ortaya çıktı ve 28 Şubat 1997'de MGK toplandı. Hatırladığım kadarıyla toplantı MİT'in ve Genelkurmay'ın özet takdimleriyle başladı." Karadayı, MGK'nın anayasal bir kurum olduğunu, sivillerin ve askerlerin burada cumhurbaşkanlığının başkanlığında önemli konuları konuşup, değerlendirdiğini belirterek, "Burada her şahıs, cumhurbaşkanının verdiği söz hakkı çerçevesinde dilediği gibi konuşur, fikirlerini açıklar, buna da kimse müdahale etmez. Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca her üyeye MGK'da alınan kararlara iştirak edip etmediğini sorar. İsteyenin de alınan kararlara şerh koyma hakkı vardır. 6 yıl iştirak ettiğim bu toplantılarda bunun aksine asla bir tutum görmedim. Yüksek Askeri Şura'da da anlayış ve uygulama böyledir" diye konuştu. "GECE ÇOK GEÇ OLMUŞTU" İddianamede, 28 Şubat 1997'deki MGK'ya ilişkin, "Tahminen 9 saatten fazla devam eden bu toplantıda alınan kararların, daha önceden TSK tarafından hazırlandığı ve baskı içeren tavırlarla Kurul'un sivil üyelerine dayatılmış, böylece Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de dahil olmak üzere Kurul'un sivil unsurlarının inisiyatif alması engellenmiştir" ifadesi bulunduğunu kaydeden Karadayı, yine iddianamede dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın kararları geç imzalamasının, "darbe ve müdahale endişesinden kaynaklandığının" belirtildiğini söyledi. Karadayı, şunları kaydetti: "Tamamiyle uydurma ve inanılmaz olan bu ifade dahi bu iddianamenin ne kadar temelsiz esaslara dayandığını kesin bir göstergesidir. O günkü MGK belgeleri tetkik edilir veya Sayın Süleyman Demirel'in Meclis Araştırma Komisyonundaki söyledikleri dikkate alınırsa bunların ne kadar yalan ve uydurma şeyler oldukları ortaya çıkacaktır. Evet, kararların imzalanması ertesi güne kalmıştır. Sebebi ise hatırladığım kadarıyla, gece çok geç olmuştu. Ayrıca MGK Genel Sekreteri tarafından kaleme alınan kararlarda bazı düzeltmeler de gerekiyordu. Madde sayısı herhalde 18'den fazlaydı. Bir kısmının itirazlardan dolayı çıkarılarak yeniden yazılması gerekiyordu. Gecikmenin esas sebebinin bunlar olduğunu hatırlıyorum." Karadayı, 28 Şubat 1997'de alınan kararların, bilahare 14 Mart 1997'de Bakanlar Kurulu kararları haline getirildiğini ve diğer hükümet birimlerine direktif olarak yayınlandığını söyledi. "EMİR, BAKANLIKLARA VE İLGİLİ BİRİMLERE İLETİLDİ" Böylece MGK'nın tavsiye niteliğindeki bu kararlarının Başbakanlık emirleri şekline sokulduğunu ve her birimin de kendi sorumluluğu çerçevesinde çalışmalara başladığını ifade eden Karadayı, "İrticai olaylarda aynen terör ve bölücülük gibi tehdit kavramı içinde kabul edilerek Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde yer almıştır. Dolayısıyla bu belge toplumun tüm kurum ve sorumlularını ilgilendirir" dedi. Karadayı, 14 Mart 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan imzası ile yayınlanmış Başbakanlık emrinin ikinci paragrafında , "İrtica ile etkin bir şekilde mücadele edilmesi kararının önemle takip edilmesi, konuyla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa bunlar hakkında da Bakanlar Kurulunca gereğinin yerine getirilebilmesi için Başbakanlığa bildirilmesini rica ederim" ifadesine yer verildiğine işaret ederek, emrin bakanlıklara ve ilgili birimlere iletildiğini anlattı. "OLAYLARIN BOYUTU ÇOK DAHA ÖTEDE" Bu direktifle Başbakan'ın da ülkedeki huzursuzluğun sebeplerini ve kaynağını bizzat kabul ettiğini öne süren Karadayı, şunları kaydetti: "MGK kararlarından ve Başbakanlık emrinden sonra mevcut huzursuzluğun geçeceğine dair inancımız arttı. Zira bu direktifte ayrıca her MGK toplantısında, Başbakanlık Genelgesi ile yapılan ve yapılmayan işlerin Kurul'a sunulması da emrediliyordu. Bu hususta, başta İçişleri ve Adalet Bakanlıkları olmak üzere ilgili bakanlıklar kendi birimlerine genelge yayınlamışlardı. Bu genelgeler okunduğunda olayların boyutunun, asker olarak bizim bildiklerimizin çok daha ötesinde olduğu görülecektir. Hatırladığım kadarıyla kısa bir süre, Genelkurmay da 2. Başkan'a bağlı bir çalışma grubu kurularak, bunlara gerektiğinde yardım imkanı sağlanmıştı. İddianameyi inceleyince gördüm ki bugün suçlanan Batı Çalışma Grubu, muhtemelen o gruptur. O tarihte hem TBMM'de hem de yargıda bu grupla ilgili yapılan şikayetler sonucu, yapılan tahkikatta çalışma grubu hukuka uygun bulunarak herhangi bir yasa dışı oluşum olmadığı kesin hüküm haline geldi. MGK kararlarından ve Başbakanlık emrinden sonra mevcut huzursuzluğun geçeceğine dair inancımız arttı. Bundan sonra bu konularla fazla ilgilenmedik ve çalışmalar kendi akışında devam etti." "HAYALİ DARBE OLGUSU YARATILDI" Aradan 17 yıl geçtiğini, pek çok şeyin unutulduğunu, yanlış yorumlar, varsayımlar, niyet okumaya dayanan tahminlerin ortaya çıktığını iddia eden Karadayı, doğru olmayan, duyumlara dayanan rastgele kitaplar yazıldığını, gazete ve televizyonlarda çoğu gerçek dışı değerlendirmelerin, bilgisi ve ilgisi olmayan kişilerle yapılan röportajların, sohbet toplantılarının, konuşmaların, silahlı kuvvetlere antipati besleyenlerin yalan yanlış suçlamalarının, darbe dedikodularının, iftiraların, basına yansıdığını öne sürdü. Karadayı, "Bir bakıma böylece, hayali bir darbe olgusu yaratılarak, yıllar sonra, aleyhimizdeki bu haksız ve inandırıcılıktan tamamıyla uzak böyle bir davanın açılması meşru gösterilmeye çalışıldı" ifadesini kullanarak, şunları söyledi: "Maalesef son günlerde yine çeşitli çevrelerce ve bir kısım basında yapılan geniş kampanyalar ile de özellikle, o günleri yaşamamış veya unutmuş toplum üzerinde de gerçek bir darbe yapıldığı intibaı uyandırılmaya çalışılmaktadır. Sayın Süleyman Demirel'in açık ve netçe söylediği 'Bunların neresi darbe? Her şey demokrasinin kuralları içinde olmuştur, prosedüre uygun çalışmalardır' sözlerini bugün kimse gündeme getirmemektedir. Bunlar gerçekten son derece üzücüdür. Maksatları,Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma sürecine destek vermektir. Bu da ülkemize yapılabilecek en büyük kötülük ve ihanettir. Oysa hiçbirimizin aklından uydurulduğu gibi yasa dışı bir eylem asla geçmemiştir. Şunu üzülerek söylemek istiyorum ki iddianamedeki yorumlar ve değerlendirmelerde, bunlara benzer gerçek dışı çok şeyler görüyor ve hayret ediyoruz." "MAKSADI AŞAN BEYANLAR OLABİLİR" Gerçekleri anlatma arzusuyla soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına avukatı kanalıyla başvurarak, ifadesinin alınmasını istediğini anlatan Karadayı, savcının çok sonra kendisini sorguya çağırdığında gösterdiği belgeleri ilk defa gördüğünü savundu. Savcının özet halinde gösterdiği 60-70 belgenin hiçbirinde imza ve parafının bulunmadığın ifade eden Karadayı, Karargah'ta her zaman birçok çalışma grubu olduğunu ve bunların gerekmedikçe, doğal olarak komutana bilgi vermediğini ifade etti. Karadayı, şöyle devam etti: "Yıllar geçti, unuttuklarım, bana arz edilen veya edilmeyen evraklar olabilir. Hatta maksadı aşan beyanlar, yersiz konuşmalar olabilir. Onlar, o zaman TCK ve Askeri Ceza Kanunu çerçevesinde belki soruşturulabilirdi. Ancak onların zaman aşımı dolduktan sonra, olmayan bir olayın delili diye şimdi, o belgelerin dava konusu yapılması, insafın ve aklın kabul edeceği bir yaklaşım değildir. Kaldı ki o gün bana gösterilen 6 ve 27 Mayıs 1997 tarihli belgelerin, gerçek olmadığı yargılama aşamasında ciddi dayanaklarla ileri sürülmüştür" dedi. Genelkurmay İkinci Başkanı'nın, karargahın amiri olarak, MGK kararları çerçevesinde böyle çalışma yapmak, gerekirse her alanda değişik çalışma gurupları da kurmak görev ve yetkisine sahip olduğunu söyleyen Karadayı, "Bu belgelerle ilgili Sayın Savcı'nın bana sorduğu sorulardan anladığım kadarıyla gerek BÇG'nin teşkili gerekse buna paralel yayımlanmış detaylı emirlerin, Başbakanlığın 14 Mart 1997'de yayımlamış olduğu genelgede 'İrtica ile etkin şekilde mücadele kararının önemle takip edilmesi, konu ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin ihtimamla alınması' anlayışı içinde detaylı ve ileriye yönelik çalışmalar olduğunu değerlendiriyorum. Bunların hiçbirinde bir darbe çağrısı veya iması asla görmedim" diye konuştu. "Bilgi verilmesine gerek görülmedi" Karadayı, Karargah'ta her zaman çalışma grupları olduğunu bildirerek, grupların çalışma ve değerlendirmelerinin, Genelkurmay Başkanı'nın, gerek Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekse MGK'da arz edilecek konulara ışık tuttuğunu söyledi. İstisnai durumlar dışında, çalışma gruplarının, Genelkurmay Başkanı ile doğrudan ilgisi olmadığını belirten Karadayı ancak önemli konuların İkinci Başkan'ın emri ile Genelkurmay Başkanı'na çıkarıldığını, onun da değerlendirerek emir verdiğini aktardı. Bütün karargah çalışmalarının "Türk Silahlı Kuvvetlerinin Karargah Hizmetleri Yönergesi"ne uygun yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Karadayı, iddianameye geçmiş bazı ifadelerdeki "Komutana arz edildi" veya "Arz ettim" gibi bir kısım konuların hepsini bugün hatırlamasının mümkün olmadığını söyledi. Karadayı, ancak anladığı kadarıyla bazı konularda kendisine bilgi verilmesine gerek görülmediğini belirtti.