04.01.2017 Çarşamba 16:05
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında tutuklanan eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarına ifade verdi. Tutuklu bulunduğu İstanbul'dan Ankara'ya nakledilen Okur, 153 sayfalık ifadesinde, terör örgütü FETÖ/PDY üyeliği suçlamasını kabul etmedi. İzmir'de üniversiteyi okuduğu dönemde, muhafazakar kesim olarak bilinenGülen cemaati ve Hakyol grubundan kişilerin çağrıları üzerine birkaç kez bu grupların evlerine gittiğini belirten Okur, 4 yıllık öğrenim hayatında bu evlerdeki toplantılara toplam 10 kez katıldığını ifade etti. Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra staj döneminde, eşi Nurdan Okur'un doğup büyüdüğü Menemenli olması nedeniyle eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman ile tanıştığını anlatan Okur, henüz 4 yıllık savcı iken, kıdemi yetmemesine rağmen Kahraman'ın isteği üzerine Bakanlıkta görevlendirildiğini kaydetti. "Gelen isimlerin cemaat mensubu olduğunu bize söylemiyorlardı" Personel Genel Müdürlüğü görevini yürütürken, özellikle 2006-2007 yılları arasında Ahmet Hamsici, Mustafa Kemal Özçelik ve Mustafa Babayiğit'in alınması gereken personelle ilgili listeleri getirdiklerini anlatan Okur, ifadesinde şunları kaydetti: "Getirilen isim listesinde bulunanların Gülen cemaati mensubu olmasının nedeni bu kişilerin bizi yanıltmasından kaynaklanmaktadır. Gelen isimlerin cemaat mensubu olduğunu bize söylemiyorlardı. Bu kişilerin bir kadrolaşma içinde olduklarını o dönem algılayamadım. 2006-2007 yıllarına denk gelen dönemde kimsenin aklına Gülen cemaati mensuplarının veya başka bir cemaat mensuplarının kadrolaşması, rahatsız olmaları gibi bir durum akıllara gelmiyordu. Hatta sol olarak bilinen YARSAV'ın yapılan sınavlara dava açması, iptalini sağlaması tüm sağ kesim olarak bizde kenetlenme meydana getirmişti." İbrahim Okur, Bakanlık merkez teşkilatında çalışacak tetkik hakimlerinin Gülen cemaati mensubu olmasını kendisinden kimsenin istemediğini belirterek, bu kişiler için gelen referansların farklı farklı olduğunu ifade etti. Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanı Mesut Orta'nın görevden alınma nedenlerini aktaran Okur, FETÖ mensubu olduğuna kanaat getirdikleri Orta'nın, HSYK'nın UYAP çalışmalarını geciktirmeye çalıştığını belirtti. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e durumun aktarılmasının ardından Orta'nın görevden alındığını dile getiren Okur, HSYK'da müfettişlerin UYAP üzerinde inceleme yaparak rapor hazırlaması fikrinin ve çalışmasının olduğunu ancak buna Orta ile FETÖ mensuplarının sıcak bakmadıklarını vurguladı. "YARSAV CHP'yi ikna etti" Okur, söz konusu teklife YARSAV'ın sıcak bakmadığını ve liste uygulamasını istediğini ifade etti. Anayasa değişikliğinin "tek oy kullanılması" şeklinde yapıldığını ancak buna YARSAV'ın karşı çıktığını vurgulayan Okur, "YARSAV ısrarla liste uygulamasını istediğinden, CHP'yi ikna etti ve Anayasa Mahkemesine başvuruldu. O dönem YARSAV üyesi olan Anayasa Mahkemesi Raportörü Ali Rıza Aydın'ın bu başvuru esnasında CHP Grup Başkanı olan Hakkı Süha Okay ile görüntü verdiğini ve bu resmin gazetelerde yayınlandığını belirtebilirim. Anayasa Mahkemesi tek oyu iptal ederek liste uygulamasının gerektiğini belirtti. Anayasa değişikliğinin bu maddesi bu şekilde değiştirildi." dedi. Söz konusu değişikliğin iptal edilmemesi için dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile üyeler Serruh Kaleli, Serdar Özgüldür ve Ahmet Akyalçın ile görüştüğünü anlatan Okur, FETÖ mensuplarının liste sistemini savunduğunu, o dönemde yargı içerisindeki örgüt mensuplarının sayısının bin 500 ila 2 bin arasında olduğunu, bu sayıyı kendisine kimin verdiğini de hatırlamadığını ifade etti. Okur, CHP'nin Anayasa Mahkemesine gitmesi konusunda ikna çalışmalarında o dönemde YARSAV Genel Sekreteri olan Murat Aslan'ın da gayret gösterdiğini söyledi. YARSAV'da bulunan 350-400 FETÖ mensubunun kendilerine oy vereceklerinin örgüt mensuplarınca söylendiğini belirten Okur, oya ihtiyaçları olduğu için bazı örgüt mensuplarına listelerinde yer verdiklerini anlattı. MİT Müsteşarı Fidan'ın ifadeye çağrılması İbrahim Okur, 7 Şubat 2012'den sonra cemaat mensuplarının yaptığı toplantılara katılmadığını belirtti. Okur, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in bu tarihte akşam saatlerinde kendisini arayarak, İstanbul özel yetkili savcılarının MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırdığını, bunun ne olduğunu sormasını istediğini anlattı. Özel yetkili Başsavcıvekili Fikret Seçen'i aradığını belirten Okur, "Bu çağrınız devlet krizine sebebiyet verdi, usule uygun değil, bunu iptal edin" dediğini, Seçen'in halletmeye çalışacağını söylediğini aktardı. Okur, Seçen'in bir süre sonra kendisine döndüğünü, Savcı Sadrettin Sarıkaya'nın Fidan'ı ifadeye çağırdığını söylediğini belirterek, şöyle devam etti: "Saat 20.00 sıralarında Bakan Bey beni tekrar aradı. Hakan Fidan ile birlikte olduğunu, Fidan'ın ifadeye çağrıldığına dair yazının Hürriyet gazetesi internet sitesine düştüğünü söyledi. Tekrar Seçen'i arayıp haberin neden sızdırıldığını sordum. Seçen'in arkadaşları olduğunu bildiğim için Engin Durnagöl ve Muzaffer Bayram'ı evime çağırdım. 'Onunla görüşün, bu işi halledin uzatmasın' dedim. 8 Şubat 2012'de Sadullah Bey'in makamına gittim. Konuştuktan sonra odasından çıkarken haber kanalının birinde, İstanbul Başsavcıvekilinin yazılı açıklama yaptığı ve Fidan'ın ifadeye çağrıldığı şeklinde alt yazı geçiyordu. Sadullah Bey ile özel uçakla İstanbul'a gitmeye karar verdik. Başsavcı Turan Çolakkadı'yı aradım, Dolmabahçe ofisine gelmesini istedim. Yaptığımız toplantı sonucu, MİT Kanununda değişiklik için hazırlık yapıldığını, İstanbul'daki soruşturma dosyasına takipsizlik verilerek, Ankara'ya gönderilmesinin uygun olduğunu değerlendirdik. Sadullah Ergin, Ankara'ya döndüğümüzde Enerji Bakanlığında bazı bakanların ve Fidan'ın katıldığı toplantıya beni de götürdü. Fidan'a, İstanbul'a çağrılmaktan vazgeçildiğini, dosyanın Ankara'ya gönderileceğini söyledi. Fidan ise onların vazgeçmediğini, sonuna kadar ısrar edeceklerini, bu bilgiyi içerideki adamlarının kendisine ilettiğini söyledi. Sonraki gün, Perşembe günü MİT Kanunundaki değişiklik Meclis'e sunuldu. Cuma günü ise televizyonda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4 MİT personeli hakkında yakalama kararı çıkardığı, Fidan hakkında ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığı haber geçti. Bu alt yazı geçerken Kurul'da Bakan Bey'in odasındaydık. Çolakkadı'yı aradım, acz içinde Seçen'in yanında olduğunu söyledi, onu istedim, Seçen de 'Evrak onu gerektiriyor' diye cevap verdi." Olayların ardından dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethel Kuriş'i telefonla aradığını, Fidan hakkındaki talimatın henüz Ankara'ya gelmediğini öğrendiğini belirten Okur, Kuriş'e, "İşlem yapmayın, MİT Kanunu'ndaki değişiklik TBMM'de görüşülecek ve yeni yasaya göre işlem yaparsınız' dedim." şeklinde konuştu. Okur, ancak bu konuşmasından yaklaşık 20 dakika sonra Ankara özel yetkili başsavcılığı sekreteryasının Fidan'ın makamını arayarak adliyeye çağırdığını Adalet Bakanı Ergin'den öğrendiğini aktardı. "Hükümete karşı bir operasyon" İbrahim Okur, çok sonradan, televizyonda bir programa katılan ski İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in, dönemin başsavcıvekilinin kendisine gelerek, "İlker Başbuğ'un alınması konusunda ne yapmaları gerektiğini" sorduğunu, Yılmazer'in ise "Hukuk ne gerektiriyorsa onu yapın." dediğini anlattığına işaret ederek, bunun üzerine "şok olduğunu" dile getirdi. Okur, "Zira bu doğruysa ayrı bir vahamet, yanlış ve yalansa ayrı bir vahamet vardı. Bir başsavcıvekiline, üstelik beyanına göre görevde olmadığı bir dönem bu şekilde bir talimat ifadesi kullanabilmesi, yargı mensuplarının kendileri gibi Fetullah Gülen cemaati mensubu olan kişilerden talimat aldığını göstermektedir. Bende de bu inanç pekişmiştir." dedi. Hatay ve Adana'da MİT'e ait tırların durdurulmasına da değinen Okur, buna ilişkin soruşturmada görev alan dört yargı mensubunun, FETÖ'ye mensup bulunduğunu ve bunun sıradan değil, hükümete karşı yapılan bir operasyon olduğunu vurguladı. Okur, 1 Ocak 2014'te dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'in kendisini aradığını ve telefonu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a verdiğini belirterek, "Bana, Adana başsavcısı ile görüştüğünü, başsavcıya Hatay'da MİT tırının durdurulmasını sorduğunu, söz konusu tırın MİT'e ait olduğunu söylediğini, aralarında tartışma geçtiğini söyledi. Benden, başsavcı ile görüşüp arama yetkilerinin olmadıklarını iletmemi istedi." beyanını verdi. Bunun üzerine, dönemin Adana Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık'ı arayarak, olayı sorduğunu, onun ise "Kesin bilgisi olmadığını ve bilgi aldıktan sonra söyleyeceğini" belirttiğini anlatan Okur, Bağrıyanık'ın "Deliller olduğunu, ihbar neticesi aramanın yapılacağını, tırın MİT'e ait olduğuna dair belge bulunmadığını" söylediğini ifade etti. Söz konusu kişiye tırların MİT'e ait olduğuna dair yazı gönderildiği bilgisini verdiğini aktaran Okur, şunları kaydetti: "Kendisine, 'MİT Kanunu'nun 26. ve CMK'nın 2. maddesi gereğince aramanın yapılamayacağını' söyledim. Hatta 'Ankara'da bu işin, cemaatin hükümete karşı operasyonu olarak değerlendirildiğini' söyledim. Bu nedenle 'Hatay'a giden savcının derhal geri çekilmesini, arama yapılmamasını' söyledim. Kendisi 'Suçüstü hükümleri olduğunu' söyledi. Ben ise 'MİT Kanunu'nun halen yürürlükte olduğunu' belirttim, 'Eğer izin vermezlerse nasıl dava açacaksın.' dedim. Bu konuşmalardan sonra 'Savcı ile görüşüp size döneceğim.' dedi. Bilahare beni tekrar aradı. 'Tamam, savcıyı geri çağırdım.' dedi. Hatta kendisine 'Bu durumu Bakan bey ve Müsteşar beyi ara, bildir.' dedim. Bu görüşmeden, savcının arama yapılmadan Adana'ya döndüğünü anlamıştım ancak ertesi gün basından savcının Hatay Kırıkhan'da tırda arama yaptığını, fotoğraf çektiğini, başsavcı ile Bakan bey arasındaki görüşmenin tutanağa bağlandığını öğrendim."