25.11.2014 Salı 17:20
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım, bölgedeki gözlemler sonrasında oluşturulan “Kürt meselesi ve Çözüm Süreci” başlıklı raporu kamuoyuna açıkladı. İHH’nın Türkiye’nin pek çok şehrinde temsilciliği bulunan bir kurum olduğunu söyleyen Yıldırım, “Sadece Türkiye’de Kürt halkının yaşadığı bölgede değil Irak ve İran’da da çalışmalar yaptık. Kürt meselesi sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değil. Sınırlar belirlendiği zaman bölgede sadece kendisine devlet verilmeyen halk Kürt halkıdır. Kürt halkı 5-6 ülkeye bölünerek adeta her zaman problemin bir unsuru halinde tutulmak istenmiştir. Bu çerçevede Kürt halkının yıllarca Allah’ın vermiş olduğu bir takım haklarını kullanamadıklarını görmekteyiz” dedi. 2008 yılında yapılan çalışmalarla ilgili bir rapor yayınlandıklarını anlatan Yıldırım, “Barış sürecinin temellerini atan da bu rapordur. Bu rapor hükümetle de paylaşılmıştır. Bu ezber bozan rapordan sonra barış ve açılım sürecinin geldiğin noktayı görüyoruz” ifadelerini kullandı. Yıldırım, meselenin Kürt meselesi olmadığını da belirterek, “Bu mesele Ortadoğu’yu ilgilendiriyor. İsrail Mescid-i Aksa’yı yıkabilmek için İslam dünyanın kendi içinde uğraşmasını istiyor. Suriye, Mısır, Türkiye kendisi ile uğraşsın istiyor. Bu nedenle elini Kürt meselesinden çekmiyor. Türkiye bu meseleyi çözmeye niyetlendiği andan itibaren İsrail’in bölgeye daha çok sızdığını görüyoruz” şeklinde konuştu. RAPORDAN DİKKAT ÇEKEN NOKTALAR Bülent Yıldırım tarafından açıklanan raporda dikkat çeken noktalar ise şöyle: "Her ne konuda olursa olsun taraflar arasındaki hiçbir anlaşmazlık, müzakere sürecini etkilememeli, süreç mutlak surette devam ettirilmeli, masa terk edilmemelidir. Devlet, kısıtlanan, engellenen ve gasp edilen bütün hakları iade etmelidir. Hakların verilmesi, silahların bırakılması sürecine bağlanmamalıdır. Haklar ve özgürlüklere dair düzenlemeler derhal gerçekleştirilmelidir. Çözüm sürecinde devletin muhatap taraf olarak sadece PKK/Öcalan’ı muhatap alması, sürecin zaman zaman çok ciddi sıkıntıya girmesine sebep olmaktadır. Hem çözüm için hem kalıcı bir barışın inşası için bölgedeki tüm gruplar/unsurlar sürece dahil edilmelidir Siyasi aktörler, Kürt meselesine ve çözüm sürecine dair söylemlerini hassasiyetle belirlemeli; toplumda öfke, umutsuzluk, acı hissettirecek ifadelerden kaçınmalıdır. Öcalan’dan gelen mesajların ikinci ve üçüncü kanallardan aktarılmasının/iletilmesinin önüne geçilmelidir. Barışı ve çözümü savunduğu sürece Öcalan’ın tabanına doğrudan seslenebileceği, iletişime geçebileceği kanallar açılmalıdır. Taraflar süreç yönetiminde çözüm iradesinin kendisini yani süreci esir etmemeli, tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanan bir dilden uzak durmalıdır. Ana dilde eğitim imkânı mevzuat olarak düzenlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır”. (İHA)