20.08.2014 Çarşamba 13:22
Dün akşam resepsiyona katılan Radikal yazarı Murat Yetkin, Köşk izlenimlerini ve Cumhurbaşkanı Gül ile eşinin gündeme bomba gibi düşen sözlerini yazdı. Yetkin'in yazısı şöyle: Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığından kırgın ayrılıyor. 19 Ağustos 2014 akşamı Çankaya Köşkü’nde verdiği veda resminde bunu gayet dolaylı olarak şöyle ifade etti, gazetelerde okudunuz: “Bir taraftan benim cumhurbaşkanı olma sürecimde ‘Aman bu adam cumhurbaşkanı olmasın’ diyenlerin, şimdi parti kurdurması, başka cephelere çekmesi; onu gördüm. Bir taraftan da bizim cenahtan yapılan epeyce, doğrusu saygısızlıkları da gördüm bu son süreç içinde.” Bu iki cümle iyi tahlil edilmeli. İlk cümle, adeta Gül’ün nezaketi elden bırakmama ve siyasi ahde vefa gayreti içinde ikinci ve asıl cümleye dayanak olsun diye söylenmiş izlenimi veriyor. Çünkü ilk cümlenin muhatapları zaten kendisinin de söylediği gibi 2007’deki seçilmesi sürecinden bu yana siyaseten onun yanında olmayan çevreler. Bugün belki fırsatçı çizgiye kaymalarını da Gül “doğal” karşılıyor. Ama ikinci cümlede, Gül’ü asıl “dostun attığı gülün” yaraladığını okuyabiliyoruz, Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi; “Bizim cenahtan yapılan saygısızlıklar” ifadesini başka türlü okumak mümkün değil. Gül’ün vurguladığı, “Bu son süreç içinde”, yakın mesai arkadaşları da, Ekonomi Baş Danışmanı Ahmet Ertürk’ten, Basın Baş danışmanı Ahmet Sever’e kadar Gül’ün “cenahı” tarafından adeta hedefe kondu. Gül dün onlara sahip çıkarken de sitemkârdı: “Çevremdeki herkes nihayet görevini yapıyordu. Profesyonelce işlerini yaptılar. Bazı şeyler atfettiler, aslı astarı olmadığı halde…” 'BİZİM CENAHA YENİ GİRENLER…' Gül’ün kendi cenahına ki bununla “programını hazırladığı” AK Parti cenahını ima ediyordu, başka sitemleri de oldu: “Bizim cenaha yeni giren veya geçmişi çok iyi bilmeyenler bu konuda ancak günlük konuşurlar. Onlara da söyleyeceğim, demin söylediğim kadarını söyleyeyim, yani saygısızlıklarını hatırlatmış olayım ve o kadarla geçeyim.” Kurucusu olduğu AK Parti’ye dönüşü konusunda sorular gelince, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde son Osmanlı şehzadesi Ertuğrul Bey’le olan bir hatırasını anlattı. Ona neden Türk pasaportu için başvurmadığını sorunca, “Almak için müracaat etmek ve Türk olduğunu söylemek gerekiyor. Ben hepinizden daha çok Türküm” demişti. Ertuğrul Osmanoğlu, Türk olduğunu soru üzerine söylemek zorunda kalmayı kendisine yedirememişti; Gül de şimdi AK Parti’ye üyeliğini sorgulayanlara adeta, “Hepinizden çok AK Partiliyim” demek istiyordu. Gül, kırgınlığı ile “davasını” birbirinden ayırmaya gayret ediyordu. Mesela seçilmiş-Cumhurbaşkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 21 Ağustos’ta açıklaması beklenen AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan tercihi olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ismini resmen zikreden ilk ağız Gül oldu. Hem de, “Siyasete ve devlet hayatına kazandıran benim” diye övünç payı çıkararak. Ama partiye dönüş ve oradan gelen 28 Ağustos sonrasına dair sorular, Gül’ü de germeye başlamıştı. Bunu fark eden Ahmet Sever’in uyarısı ile soru-cevap faslı bitti, toplu hatıra fotoğrafı çekilmesi için gazeteciler Gül çiftinin etrafında dizilmeye başladı. Gül’ün dolaylı cümlelerle bastırmaya çalıştığı gerilim, fotoğraf çekiminin hemen ardından açığa çıktı. HAYRUNNİSA HANIM'IN TEPKİSİ Hayrünnisa Gül, veda için sıraya giren gazeteciler arasındaki Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’ye “Sizinle tokalaşmak istemiyorum, size çok kırgınım” dedi. Bu tepki ortamı buza kesti. Hayrünnisa Hanım daha sonra gazeteci çemberinden dışarı çıkmak için hamle yaptığında karşısına ATV Ankara temsilcisi Mehmet Akarca çıktı. Hayrünnisa Hanım ona da, “Hep akıl veriyordunuz. Şimdi de bir akıl verin. Bakıyorum fotoğrafta herkesle birliktesiniz” tepkisini gösterdi. Bayan Gül daha sonra o gruptan koparak eşini beklemeye başladı. Ama aile dostları ve AK Parti milletvekili Nursuna Memecan, Sever ve benim bulunduğum daha küçük bir grupla sohbetinde tepkisinin fevri değil derin olduğu görülüyordu. Aslında o anda yazılmamak üzere sohbet çerçevesinde geçen ve bir kısmını bazı meslektaşların da duyup 20 Ağustos gazetelerinde yer verdiği sözlerinin tamamını, daha sonra yazma izni aldığım için aktarıyorum: • Bizi çok üzdüler. Şimdi fotoğrafta yer almak için yarışıyorlar. İnsan kendisine zor hâkim oluyor. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi sanıyorlar? Her şeyin farkındayız. Abdullah Bey kibarlığından bir şey söylemiyor. Kendisine çok yanlışlıklar, çok saygısızlıklar yapıldı. Bazı günler ben okuyup üzülmeyeyim diye gazeteleri önümden alıyordu. Ben girip hakkında yazılanları okumayayım diye interneti kapattığı zaman oldu. • Bir turnusol döneminden geçiyoruz. Herkesin ne olduğu ortaya çıkıyor. Neler yazıldığını gördük! Neler söylendiğini gördük! Bizi en çok üzen de özellikle son yılımızda bizim camiadan, dindar Müslüman camiadan yapılan saldırılar oldu. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik. • Bizi kaç yıldır tanıyorsunuz; çizgimizde bir değişiklik oldu mu? Hayır. Bir de etrafımızdakilerin geçirdiği değişime bakın. Neler yazılıyor, söyleniyor, insan inanamıyor. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım. Fazla uzatmaya gerek yok; intifada sözü zaten hissiyatı açıklıyor. Gülleri dostun attığı güller (ki bazıları gülden çok taş sayılabilir) yaralamış ve yeni kurulan gül bahçesi de dikensiz olacağa pek benzemiyor. İzleyip göreceğiz.