19.01.2017 Perşembe 18:50
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan ve İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen 196 sayfalık iddianamede, devlet hiyerarşisi dışında, abi ve ablalardan gelen talimatla hareket eden yargı ve emniyet içerisindeki bir grubun, 17-25 Aralık 2013 günlerinde hukuk içinde hareket ediyormuş gibi görünerek haksız dinlemeler ve gözaltılar yaptığı anlatıldı. "Fuatavni" gibi hesaplar üzerinden algı faaliyeti Bu eylemi yapanların meşru hükumeti devirme saikiyle hareket ettiğinin tespit edildiği ve devlet tarafından müdahale edilmesi sonucu eylemin amacına ulaşamadığı aktarılan iddianamede, şunlar kaydedildi: "Meşru hükümeti devirme operasyonu yapan grup üyeleriyle ilgili adli ve idari soruşturmalar başlayınca bu grubun silahlı terör örgütü olduğu tespiti yapılmış, adına Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) denilmiştir. Örgüt ile ilgili soruşturmalar derinleştikçe örgütün devlet içerisinde hemen hemen her alanda olduğu gibi sosyal medya alanında da yapılanıp, 'fuatavni' gibi hesaplar üzerinden örgüt amacı doğrultusunda algı faaliyetlerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu hesap ile ilgili soruşturmaya başlanılmış olup ilerleyen süreçte örgütün bu ve benzeri hesaplar üzerinden amacı doğrultusunda paylaşımlar yaptığı, sonrasında bu paylaşımların dedikodu, fısıltı, sohbet, asılsız ihbar vb. yöntemlerle topluma duyurduğu, son olarak da örgütün basın-yayın organları aracılığıyla geniş halk kitlelerine örgüt söylemlerini ilettiği anlaşılmıştır." Örgütün sosyal medya, sohbetler ve bazı basın yayın organlarıyla algı operasyonlarına maruz kalan bireylerde kafa karışıklığı oluştuğu ve örgütün yaptığı operasyonlara tepki veremez hale getirildiği belirtilen iddianamede, "Medya kullanılarak oluşturulan bu ortamdan yararlanan icracı örgüt mensupları ise hiçbir ciddi tepkiyle karşılaşmaksızın örgüt adına operasyonlarını yapabilmiştir. Soruşturma, örgütün kara propagandada kullandığı sosyal medya hesabının tespitine yönelik başlamış ise de tespitler sonrası genişletilmiştir." ifadeleri kullanıldı. FETÖ'nün kuruluşu, amacı, faaliyet yöntemi, mali yapısı ve silahlı terör örgütü olduğu anlatılan iddianamede, basın yayın mevzuatı ile örgütün medyayı nasıl kullandığına yer verildi. "Korku için medyayı kullanırlar" "Düşünce ve tartışma özgürlüğü, özünde hakikate ulaşmak için tanınmış bir özgürlük olup basın yayın kuruluşları da düşünce ve tartışma özgürlüğünü hakikate varmak için kural olarak kullanmalıdır. Ancak bir örgütün yaptığı terör faaliyetlerini toplumda meşrulaştırmak amacına hizmet eden basın ve yayın faaliyetleri, bu özgürlük kapsamında olamaz." denilen iddianamede, terör örgütlerinin, toplumda algı yönetimi yaparak eylemlerine ve amacına meşruluk kazandırmak, faaliyetlerine toplumsal tepkiselliği engelleyip destek sağlamak ve kendilerine karşı olan kitleler üzerinde korku meydana getirmek amacıyla medyayı kullanmakta olduğu bildirildi. Her terör örgütlenmesi gibi FETÖ'nün de televizyon, gazete, matbaa, haber ajansı, internet siteleri gibi medya organlarının olduğu, bu organların örgütün amacına uygun şekilde kullanıldığı ve toplumda algı oluşturduğu vurgulanan iddianamede, şu ifadeler yer buldu: "Örgütün medya alanındaki faaliyetleri tamamen örgüt amacına yönelik olup bu amaç bazen kişisel, bazen ulusal, bazen de uluslararası hedefe yönelik olabilmektedir. Örgüt tarafından yoğun algı kirliliğine maruz kalan hemen herkes yanlışla doğruyu, gerçekle sahteyi ayırmaktan yoksun hale getirilmektedir. Örgüt önce dedikodu, yaygara, karalama ve parlatma yöntemleri ile hedefini toplumda itibarsızlaştırmakta, sonrasında sahibi tespit edilemeyen imzasız mektup veya sosyal medya hesapları gibi kaynaklarla söylentiyi topluma duyurmakta, sonrasında da bu hesap veya mektup kaynak gösterilerek örgüt amacı doğrultusunda basın yayın organlarında haber yapılmaktadır. Devam eden süreçte hedefle ilgili adli veya idari soruşturmalar başlatılmakta ve hedef etkisiz hale getirilmektedir. Bu süreç içerisinde örgüt mensupları, hedef hakkındaki manipülasyonu ne kadar çok tekrar eder veya ne kadar çok örgüt mensubu bu manipülasyona katılırsa örgütün amacı doğrultusunda toplum o kadar etkili ve çabuk algıya maruz kalmaktadır. Nihayetinde bu algının oluşmasına hizmet etmek de örgütün amacına hizmet etmek niteliğindedir." STV programlarında örgüt dışında kalmanın dine hizmet yönünden bir eksiklik olduğu işlenmiştir FETÖ'nün hemen hemen tüm faaliyetlerini toplum mühendisliği üzerine kurduğu, medyanın da toplum mühendisliğinin temel unsuru olduğu, aynı amaca yönelik örgütsel toplantılarda empoze edilen sorgulanmamış bilgilerin dedikodu yöntemiyle medyadan önce toplumda örgüt mensuplarınca işlendiği ve örgüt menfaatleri doğrultusunda medyanın çok yoğun kullanıldığına işaret edilen iddianamede, örgütün medya organlarında örgüt liderinden "Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendi" olarak bahsedildiği, onun tartışılmaz, dokunulmaz ve eleştirilemez insanüstü varlık pozisyonuna genişçe yer verildiği ve kutsal bir kişilik olduğunun abartılarak toplumun hafızasına aşılandığı aktarıldı. "Muhterem" sıfatını kullanmaksızın örgüt liderinden bahsetmenin örgüt üyeleri tarafından hakaret olarak algılanmaya başlandığı, örgütün hücresel toplantılarında da örgüt liderinin adının büyük bir saygıyla anıldığı ve örgüt liderine birtakım metafizik olayların atfedildiği kaydedilen iddianamede, "Örgütün temel yayın organlarından Samanyolu televizyonunda bir dönem 'Sır Kapısı' adı altında programlar yapılmış, burada örgüt mensuplarının başından geçmiş gibi metafizik olaylar anlatılarak örgütün ulvi bir amaca hizmet ettiği, mensuplarının ilahi yardıma kavuştuğu ve örgüt dışında kalmanın dine hizmet yönünden bir eksiklik olduğu işlenmiştir. Böylece örgütün ilahi takdire mazhar olduğu ve örgüt liderinin insanüstü bir varlık gibi kabulü, örgüt üyeleri arasında yerleşik bir kanaat olmuştur." görüşü dile getirildi. "28 Şubat girişimi örgüt medya organlarınca desteklendi" İddianamede, örgütün elindeki basın yayın araçlarını kullanarak, "FETÖ'nün dine hizmet eden bir gönüllüler topluluğu olduğu, milli ve dini değerleri dünyaya tanıttığı, ülkenin içinde bulunduğu şartlarda hiçbir kabahatinin olmadığı, gönüllülerinin hiç suç işlemediği ve devletin soruşturma ve davalarla örgüte haksızlık yaptığı" şeklinde açık propaganda faaliyeti yürüttüğü belirtilerek, örgütün adeta bir "iyilik meleği" gibi tanıtılmasının yanında, "devletin soruşturmalarla örgüte eziyet ettiği" gibi bir propaganda yönteminin kullanıldığından da bahsedildi. Medya üzerinden elde edilen kazançların örgütün menfaatleri doğrultusunda kullanıldığı, özellikle örgüt adına faaliyet gösteren "Kimse Yok mu?" gibi yardım kuruluşlarının para, kurban veya zekat toplamalarında topluma duyuruda bulunulup gelir temin edildiği ve örgütün eleman kaynaklarından olan dershane-okul gibi kuruluşlarının da reklamıyla örgüte bu yönde ciddi destek sağlandığı anlatılan iddianamede, şöyle devam edildi: "Örgüt tarafından, basın-yayın üzerinden siyasi partiler arasında taraf tutulup yanlı yayınlar yapılmış, örgütlü olarak hangi siyasi partiye oy verilmesi gerektiği ve hangi siyasi partinin düşman olarak görüldüğü açıkça sempatizan kitleye empoze edilmiş ve örgüt stratejisine göre tavır belirlenmiştir. Mesela 28 Şubat sürecinde anti demokratik girişimler, örgütün medya organlarınca desteklenmiş ve dönemin hükümetini devirmeyi hedefleyen yayınlar yapılmıştır. Yine 1980 askeri müdahalesinin hemen ardından örgüt lideri F. Gülen, Sızıntı dergisinde yayınlanan yazısını, 'Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.' diyerek askeri darbeyi tasvip ettiğini kamuoyuna duyurmuştur. Yine 30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde örgüt, basın ve yayın üzerinden mevcut hükümete karşı topyekun karalama kampanyası başlatmıştır. Hükümeti itibarsızlaştırmak suretiyle casusluk faaliyetleri gerçekleştirildi FETÖ'nün devletin gizli bilgilerini, gizli toplantılarını ve gizli telefon görüşmelerini, devlet kademelerindeki kadroları vasıtasıyla her türlü yolu meşru sayarak ele geçirip montajladığı, "Twitter, Facebook, Youtube" gibi sosyal paylaşım sitelerinde yayınladığı, devleti ve hükümeti itibarsızlaştırmak suretiyle casusluk faaliyetleri gerçekleştirdiği bilgisi verilen iddianamede, devletin en mahrem bilgilerinin medyada servis edildiği, Dışişleri Bakanlığındaki 13 Mart 2014 tarihli çok gizli toplantının hukuka aykırı olarak siyasi, askeri casusluk maksatlı dinlenildiği ve dinleme kayıtlarının açıklandığının 27 Mart 2014'te sosyal medyadan öğrenildiği ifade edildi. Medyayla toplumu sindirme faaliyetleri İddianamede, "Sahibi belli olmayan sosyal medya hesaplarından kamu görevlileri hakkında iftira atmaktan geri durulmamıştır. Seçim döneminde örgütün, hile yapılacağı yönündeki propagandasının devamı niteliğinde birçok sandık görevlilerinin hile yaptığı iddia edilmiştir. Mesajlarla tehdit edilen kamu görevlileri gerçek dışı iftiralar ile itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde ülkemizin bekasına kasteden ve darbe kalkışmasında bulunan bir örgüt ile yapılan mücadeleyi kastederek, 'dönemin böyle gitmeyeceği, örgütle mücadele edenlerin bir gün hesap verecekleri' gibi örgüt söylemleri sıkça işlenmiştir. (Aynı örgüt üyeliği suçlaması ile tutuklu bulunan Mümtazer Türköne'nin, örgütle mücadele edenleri günü geldiğinde yargılarken, adil olunacağı sözü vermesi hatırlanmalıdır). Örgüt elemanlarınca Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal medya araçları da aktif olarak kullanılmıştır. Sanal alemde zaman zaman sahte hesaplar kullanılarak, doğruluğu araştırılmadan paylaşılan yazılar ve görüntüler kamu düzeni açısından ciddi bir tehlike oluşturmuş hatta toplumda kutuplaşmalara, korkmaya ve çekingenliğe neden olmuştur." ifadeleri yer buldu. Toplumda bir korku ve sindirme mekanizması kuruldu Sosyal medyada da örgüt üyelerince tehdit içerikli toplumu gerici mesajlar yayıldığı ve bu şekilde toplumun sindirildiği kaydedilen iddianamede, "Örneğin örgüt üyeliği suçlaması ile hakkında soruşturma yapılan Tuncay Opçin, darbe girişiminden bir gün önce 'Yatakta basıp şafakta asacaklar' şeklinde tweet atmıştır. Yine aynı örgüt üyeliği suçlamasından firari Emrullah Uslu 14 Eylül 2015'te, '2016 Temmuz'da Türkiye'ye döneceğini' belirtir tweet atmıştır. Tüm örnekler örgütün medya üzerinden nasıl haberleştiğini ve darbe teşebbüsünün örgüt üyelerince önceden bilindiğini göstermektedir. Bu tespitlerle örgütün basın yayın organları aracılığıyla yaptığı propagandalar ve örgüt mensuplarının her ortamda dile getirdikleri, 'bu dönem böyle gitmez, elbet işler tersine dönecek' söylemleri bağdaştırıldığında, örgütün toplumda bir korku ve sindirme mekanizması kurduğu anlaşılmaktadır." denildi.