24.11.2014 Pazartesi 13:14
Duayen sinema oyuncusu ve akil insan Hülya Koçyiğit, Haberx'ten Hülya Okur'a konuştu. Koçyiğit, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan da övgüyle bahsetti. İşte Koçyiğit'in Erdoğan ve Davutoğlu yorumu: “ERDOĞAN BÜYÜK BİR LİDER” - Erdoğan’ın vizyon belgesi toplantısı sonrası: “Karşımızda son derece dinç, enerjik, kararlı, kendine güvenen, Türkiye sevdalısı, büyük Türkiye vizyonu olan bir cumhurbaşkanı adayı vardı. Türkiye'nin çözüm sürecine, değişim talebine, özgürlüklerine, statükodan arınmışlığına gönül vermiş bir cumhurbaşkanı adayı. Kendisi bu söylemiyle ve vizyonuyla bana büyük güven verdi” dediniz Tayip Erdoğan için. Atatürk’ün açtığı yolda ilerlediği anlamına mı geliyor, bu güveni sizde sarsılma noktasına geldi mi, Erdoğan’ın liderliği konusunda ne diyeceksiniz? Aynısını düşünüyorum. Büyük bir lider, o da bir Türkiye sevdalısı, hedefleri çok ileri. O da ülkenin vatandaşlarının daha özgür, daha eşit, daha müreffeh, herkesin işi, aşı, sağlık imkan olsun, bütün bunları aşmış bir ülke için çalışalım, dünyayı aşalım, dünya ülkeleri ile yarışalım, ve ülkemizde bugüne kadar başaramadıklarımızı başaralım, daha büyük yatırımlarla iş imkanlarını geliştirelim diye çabalayan bir insan olduğuna inanıyorum. Çözüm sürecine gelince, barışı dile getiren ve bunun arkasında duran bir lider olduğu için de, son 30 yılki acılarımıza ‘dur’ diyen bir lider olduğu için, buna inanıp, insanların buna inanması için çaba sarf ettiği için, kararlı olarak durduğu için, kendi siyasi yaşamı ile ilgili büyük bir riske girdiği için. Çünkü barış kolay bir şey değil, savaşmak çok kolay. İnanıyorum onun iyi niyetine. “BARIŞIN ÇOK ZOR TESİS EDİLEN BİR ŞEY OLDUĞUNU ÖĞRENDİM” Barış sonunda olacak diye ümit ediyorum. Bu ümit beni harekete geçirdi. Akil insan olmam konusunda bana bir görev tevdi edildiği zaman da, “Barış için seve seve” dedim. Benim de bir katkım olmasını isterim. O zaman ki Başbakanımızın samimiyetine ve kararlılığına da inandım ve hala aynı inancımı koruyorum. Fakat bu süreç içerisinde barışın çok zor tesis edilen bir şey olduğunu öğrendim. Bir şiddet döneminde yaşıyoruz, komşu ülkelerde muazzam bir akım var, meselelerimizi konuşarak, anlaşarak değil, savaşarak, yüksek sesle halletmeye çalışıyoruz. Şiddet döneminin bize çok şey kaybettireceğinin farkına varmamız gerekiyor, kaybettiklerimizi geri kazanamayız ama zararın neresinden dönersek kârdır. Ölümlerin büyük tortuları var dargınlıklar, gücenmişlikler var, haksızlığa uğramışlık var, bütün bunların atlatılması zaten zaman alacak, onun için ne kadar erken harekete geçilirse, o kadar iyi. -Sanat camiasında hükümetin davetlerinde yer aldığınız ve akil görevini kabul ettiğiniz için eleştirildiniz ve siz bu eleştirileri, "Barışı istemedikleri için değil, Erdoğan'ın başarmasını istemedikleri için muhalefet ediyorlar.” diyerek karşıladınız. Sizce Gezi’de daha da keskinleşen bu hal neden? Erdoğan’ın veya Ak Partinin haklarını teslim etmemekteki ısrarları neden? Bu çok açık. Bunu yaratan Erdoğan’ın kendisi olabilir, konuşma biçimi olabilir, farklı görüşlere hoş görülü olmadığı için olabilir vs. Farklı görüşün arkasına sığınarak, yapılmakta olan çok doğru bir şeyi reddetmek, görmemezlikten gelmek veya buna engel olmak, ne derece vicdani, ne derece insani? Dünya görüşü farklı olduğu için yapılmakta olan doğru bir hareketi yok saymaya çalışan bakış açısı, samimiyetsiz geliyor, dürüst gelmiyor bana. “KİŞİSEL GARANTİM ÇOK ŞEYE YETER” - Siz “Ülkemizin bölünmesine asla izin vermeyeceğiz” dediğinizde, Şükrü Küçükşahin “Koçyiğit’in kişisel garantisi yetmez” demişti. Kişisel garantiniz nereye kadar yetti? Benim kişisel garantim çok şeye yeter. Benim bu inançta olmam beni harekete geçirmiştir. Ben inancımın arkasında durduğum, silahlar bırakıldığı zaman barış adımları başlamış demektir, silahlar bırakıldığı gün Şükrü Bey ile tekrar el sıkışacağız, sarılıp öpüşebiliriz bile. “SİYASİLERİN SÖZLERİ GÜCÜME GİTTİ” - Ertuğrul Özkök de, sizin akil insan olduğunuz için aldığınız eleştirilere işaret ederek: “Sanatçılar kamu meydanında dayak yemeye alışık değiller, bizlerse şerbetliyiz" demişti. Kamu meydanında dayak yediniz mi, en büyük zorluk neydi karşılaştığınız? Çok belirgin siyasi görüşte olan küçük gurupların protesto mahiyetindeki bağrışmalarına rastladık ama ancak elbette ki herkesin protesto, isyan etmeye hakkı olduğunu düşünerek, olağan karşıladık. Yıkıcı eleştiriler olarak almadım ben. Ama siyasilerin açık açık sanatçılarla ilgili açıklamaları gücüme gitti. Kimse kimseyi kullanamaz. Eğer yüreğinde bu sancı, acı yok ise. Bu ülkede kan akıyor, analar ağlıyor diye kalbimde bir acı olmasa beni hangi güç kaldırabilir yerimden? “SANATÇI BİR FİLMİYLE DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR” Bahçeli, “Hülya Koçyiğit Hanımefendi çözümü mü, yoksa filmlerindeki sahneleri mi anlatacaktır?” diye sormuştu. Ben milletvekili adayı olduğum zaman Turgut Özal bana, bir sanatçının bu ülkede neler yapabileceğine olan inancıyla beni siyasete davet ettiği zaman da bu tarz eleştiriler almıştım, “Rol mü yapacak orada?” diye. Tabi ki bunlar birer peşin yargı. Bir genelleme aslında. Burada peşin yargılarla hareket edersek, hep beraber kaybederiz. Kafandaki budur diyenler, tanımadan nasıl bu kararı verebilir? Siyasiler çıkar meydanlarda iki saat konuşurlar, ama sanatçı bir film yapar, dünyayı değiştirir. “ÇÖZÜM SÜRECİNİN ARKASINDAKİ NİYET SAĞLAM” - Zaten bu projenin çıkış noktası “Akan kan dursun, analar ağlamasın” idi… “Barış için döşenen yola küçük çakıl taşı koymuşsam ne mutlu bana” dediniz ama süreç yeniden tartışmaya açıldı. Kendi adınıza nerede hata yaptığınızı düşünüyorsunuz? Hayır. Kendimle ilgili bir hata olarak düşünmüyorum barışa olan inancımı, katkımı. Dünyada ilk kez bizim başımıza gelmiyor, dünyada çatışan nice ülkeler var; özgürlük talepleri, hak talepleri yüzünden devletine karşı silahlı mücadele vermiş nice ülkeler var ve onların çözüm süreçlerinde de buna benzer yol kazaları oldu, oluyor, olabilir. Bunlar baştan öngörülmeli. Her şeyin güllük gülistanlık olmasına imkan yok. Bu 6-7 Ekim hepimizi çok kırdı, hayal kırıklığı oldu, barışa en çok ihtiyacı olan insanlar nasıl bir bahaneyle bunu sekteye uğratabilirler? Oldu ama arkasındaki niyet hala sağlam. Birbirimize muhtacız, birbirimizin elinden tutarak kalkacağız ayağa, bu bizim iç meselemiz ve çözümünü de kendi kendimize bulacağız. “30 YIL TÜRKİYE’NİN PAÇALARINDAN ÇEKİLDİ” - Birbirimizin elinden tutacağız dediniz ama siz sanatçıların ellerini bırakmalarını isteyen taraflar var…GÜNGİAD, Güneydoğu Genç İşadamları Derneği Başkanı Hakan Akbal’ın "barış sürecinin birinci aşamasındaki sanatçılara teşekkür edip, yerine doğrudan muhataplar ile hakem niteliğine sahip isimlerin ikamesini sağlayalım" şeklinde bir önerisi olmuştu. Ve ikinci aşama çözüme yönelik olmalı, demişti. Bu iş siz olmadan devam etse neler hissedersiniz? Bu ilk aşamada görev alan 60 kişi sonuna kadar aynı görevi sürdürecek diye bir şey yok, zatan bu haksızlık olur. Bu ülkede bunu kurumsal sorumluluk olarak yapacak nice akiller var. Bir kısmı kalabilir, yerel ilaveler olabilir. Bana kalsa bir kurum, kuruluş, insan değil, çok daha geniş, bütün sivil toplum örgütleri hep beraber avaz avaz bağırsak. Bir çığlık atsak “Barış istiyoruz” diye, bakın o zaman neler olur? Halkın talep etmediği bir şeyi, zaten hiçbir şekilde onlara veremezsiniz. Şu gün biliyoruz ki, halkın böyle bir talebi var, çünkü halk huzur istiyor. Türkiye’nin paçalarından çekildi bu 30 yıl içinde. Yurtdışındaki itibarında bile, daha kendi içlerinde huzurları tam değil, dışarıya ne söyleyecekler şeklinde bakışlar var. Ben inanıyorum, inancımı koruyorum, geleceğim için, evlatlarım için, bu ülkenin müreffeh olabilmesi, ilerleyebilmesi için barışın mutlaka temin edilmesi gerekiyor. Biz de vatandaşlar olarak, her birimiz, elimizde ne varsa onunla katkıda bulunmalıyız, çünkü biz istersek olacak, çoğunluk istiyor, aradan siyaseten istemiyormuş gibi duranlar var, onlar da vicdanlarına sordukları zaman “Onlar da elbette barış olur” diye dua ediyorlardır. “DAVUTOĞLU TAM BİR AKİL İNSAN” Erdoğan ile başladığınız ama artık barış sürecinin başında Davutoğlu var…Ekim ayında Ahmet Davutoğlu'nun Akil İnsanlar Heyeti ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde yaptığı 10 saat 15 dakika süren toplantıya siz de katıldınız. Neler çıktı o toplantıdan ve Davutoğlu’nu konuya hakimiyet açısından nasıl buldunuz? 60 kişinin her biri süresiz konuştu. Zaman o kadar ilerledi ki…Ben Başbakanımızı son derece entelektüel, dünya, yöneticilik tecrübesi olan, tam manasıyla bir akil insan olarak gördüm karşımda. 10 saat onu tanımak için, onun fikirlerini öğrenebilmek için bayağı bir zamandı. “DAVUTOĞLU’NUN TARİH BİLGİSİNE HAYRAN KALDIM” Herkesi kucaklayan bir anlayışı vardı, tarih bilgisi ile beni adeta hayran bıraktı, bu kadar tarih bilgisi, insanları kucaklama duygusu, meselelere olan hakimiyeti, iradesi, dirayeti…bir çok yönüyle beni kendisine hayran bıraktı. Çok etkileyici idi. Bugüne getiren nedenleri açıkladı, her türlü birlikte olmuşuz, yıllarca öyle bir kenetlenme, kaynaşma olmuş ki, son yıllarda yaşananların nedenlerini anlatırken çok bilgilendirdi.