30.05.2017 Salı 12:48
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı davada savunmasını yapan eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli, "Tanık Hulusi Akar, benim yıllarca birlikte çalıştığım komutanımdır. Olayların nasıl geliştiğini, benim çabalarımı, ona nasıl sekreterlik yaptığımı, darbecileri nasıl ikna etmeye çalıştığımızı en iyi kendisi bilmektedir. Yaşadığı travmatik olayların etkisi altında beni yanlış anlamış da olabilir, çabalarımı yanlış değerlendirmiş de olabilir. Ancak geçen süre içerisinde yaşadığımız olayları çok daha makul, mantıklı değerlendireceğine inanıyorum." şeklinde savunma yaptı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar, avukatları ve müştekiler katıldı. Darbe girişimi gecesi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın, makam odasına girerek kendisine "Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız. Taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz." diyerek darbeyi tebliğ eden isim olarak bilinen Dişli, hayatının hiçbir döneminde FETÖ'ye dahil olmadığını, görev yaptığı süre boyunca örgütün hedefinde yer aldığını iddia etti. Ailesinin Sakarya'nın Geyve ilçesinin ileri gelenlerinden olduğunu, hiçbir dönem maddi sıkıntı yaşamadığını, ortaokul ve liseyi ailesinin yanında okuduğunu, yurt geçmişi bulunmadığını anlatan Dişli, "Okuduğum okulların hiçbiri terör örgütünün tohumlarının atıldığı ilkokul, ortaokul, liselerden olmayıp, Geyve ilçesinin okullarıdır. Işık evlerine veya örgütle bağlantılı dershanelere gitmedim. 1981 yılında Kara Harp Okuluna girdim, 4 yılda mezun oldum. Son sınıfta bizzat yazımında yer aldığım 'Atatürkçülükte Dinamik İdeal' isimli eser o dönem Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yapan, "Şu Çılgın Türkler" kitabının yazarı rahmetli Turgut Özakman tarafından sahnelenmiştir." dedi. Kara Harp Okulundan 1985'te mezun olduğunu ve bu dönem mezunlarının örgütün ordu içindeki eleman kazanımlarının en az olduğu dönem olduğunu ifade eden Dişli, sicili temiz olduğu için 1991'de ABD'deki Hava Savunma Subay Temel Kursuna gönderildiğini, kurs dönüşünde Polatlı Topçu ve Füze Okuluna öğretmen olarak atandığını, okul komutanı olan eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un oluruyla karargahta plan subaylığına alındığını, Harp Akademisi sınavına buradaki görevinde hazırlandığını, sınavlara giriş nitelik belgesi ve şahsıyla ilgili belgelerde Eruygur'un imzasının yer aldığını anlattı. Sanık Dişli, 1995'te Kara Harp Akademisini kazandığını, 1997'de mezun olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerinde 28 Şubat dönemi olarak adlandırılan ve FETÖ ile mücadelenin en etkin olduğu döneme denk geldiğini belirterek, daha sonra değişik tugaylarda çalıştığını, Kara Kuvvetleri Komutanlığı personel başkanlığına atandığı zaman da geçici görevle Bosna Hersek'teki Türk tugayına komutan olarak gönderildiğini, 2000'de görev dönüşünde KKK'daki personel başkanlığı görevine başlayacakken de İtalya'daki NATO karargahına yurtdışı daimi görevine yollandığını, oradaki daire başkanının da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar olduğunu aktardı. Yurt dışı görevinden dönüşünde, 2003'te o dönem Kara Harp Okulu Komutanı olan tümgeneral Hulusi Akar'ın imzasıyla Kara Harp Okulu Öğrenci Tabur Komutanlığı görevine atandığını, 2005'te yine Akar tarafından Kara Harp Okulu harekat ve eğitim şube müdürlüğüne atandığını belirten Dişli, 2006'da Silahlı Kuvvetler Akademisini dereceyle bitirdiği için ABD'deki Milli Savunma Üniversitesinde eğitime gönderildiğini kaydetti. Dişli, ABD dönüşü Bingöl ve Muş'ta farklı görevlere atandığını, bölgede icra edilen başarılı operasyonlardan dolayı 2009 yılının en başarılı iç güvenlik birim komutanı seçildiğini, bu ödülde o dönemdeki ordu komutanı Orgeneral Saldıray Berk ve eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un imzasının olduğunu ifade etti. 2009'da terfi ettirilmeyip İstanbul'daki 3. Kolordu NATO Karargahında bir albayın yardımcılığına atandığını, bir süre sonra Kolordu Komutanı Korgeneral Hulusi Akar tarafından da Kolordu Milli Kurmay Başkanlığına atandırıldığını belirten Dişli, şöyle devam etti: "2011'de 2 yıl gecikmeli tuğgeneralliğe terfi ettirilerek, 66. Mekanize Tugay Komutanlığına atandım. 2012'de Genelkurmay Başkanlığında yeni teşkil edilen Proje Yönetim Daire Başkanlığına atandım. Bu da o dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı olan Orgeneral Hulusi Akar tarafından yapılmıştır. TSK'nın yeniden yapılandırılması için teşkil edilen bu birime atanacak general rütbesinde başka TSK personeli olmaması için 2015'te de tümgeneralliğe terfi ettirilmiş olmama rağmen bu göreve devam ettirildim. Kariyerimdeki hiçbir başarı ve ödülüm herhangi bir yapının parlatması ya da şişirmesi olarak nitelendirilemez. Atamalarımın bir yapıyla bağlantılı olmadığının en önemli kanıtlarından biri de birçok göreve Sayın Hulusi Akar'ın imzası ve dahliyle getirilmiş olmamdır. Tarafıma ait ödül belgeleri incelendiğinde bu ödüllerin çoğunda FETÖ tarafından hedef alınan Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde hapsedilmiş, laik kimlikleri ön planda olan komutanların imzasının olduğu görülecektir. FETÖ yapısıyla irtibatlandırılan fiillerden hiçbirisi bünyemde yer almamaktadır. Ben hiçbir zaman ibadetlerimi gizli yapmadım, muhafazakar aileden geldiğimi herkes bilir. Çocuklarımın bu yapıya ait okul ya da dershanelerle ilişkisi olmamıştır. Örgütün hiçbir biriminde görev almadım, kod adı kullanmadım, özel haberleşme kanalları ByLock vesaire kullanmadım. Kaynağını açıklayamadığım hiçbir para kullanmadım. Kimseye himmet vermedim, sohbet toplantılarına katılmadım, kurban vermedim. Zaman gazetesi ve benzeri yayın aboneliklerim olmadı. Bank Asya'da hesabım bulunmamaktadır. Örgütle bağlantılı hiçbir kurumla ilgim bulunmamaktadır. Benim bağlı olduğum tek hiyerarşik yapılanma Türk Silahlı Kuvvetleri olup, hiçbir terör örgütü üyesi unsuruna haiz değilim. Aksine uzun yıllardan beri bu yapılanmanın hedefindeyim." Sanık Mehmet Dişli, FETÖ'nün kuvvet komutanlıklarındaki personel başkanlıklarına her dönem ilgi duyduğu, FETÖ mensuplarının da 1990'lı yıllardan itibaren personel atama ve sicil birimlerinde yuvalandıklarının iddianamede ifade edildiğini anımsatarak, kendisi KKK personel başkanlığına atanmasına rağmen yurt dışı görevlerle bir türlü görevine başlatılmadığını, personel daire başkanlığında çalıştırılmadığını savundu. İddianamede Yurtta Sulh Konseyi'nin kimlerden oluştuğuna dair herhangi bir belgenin olmadığının belirtildiğini ifade eden Dişli, "Bu konseyin üçüncü sıradaki üyesi olarak gösterilmemin hiçbir dayanağı yoktur. FETÖ ile hiçbir iltisakım yoktur. İddianamede Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin örgütün en üst düzey yöneticileri tarafından belirlendiği ifade edilmektedir. Benim sivil, resmi imam, abi vesaire ile hiçbir irtibatım saptanamamıştır. Örgütün hiçbir ferdiyle iletişimim tespit edilememiştir." dedi. - 15 Temmuz gecesi Sanık Dişli, iddianamede darbeyle ilgili harekatın 15 Temmuz günü saat 20.02'de başladığının kabul edildiğini, Genelkurmay Karargahı'nda saat 17.30 gibi başlayan olağanüstü gelişmelere rağmen kendisinin karargahtaki odasında olaylardan habersiz olarak çalıştığını öne sürdü. Darbenin fiilen başlamasından 5 dakika sonra karargahtan ayrılarak lojmanına gittiğini belirten Dişli, saat 20.35'te Orgeneral Akar'ın müsait olduğu ve kendisini beklediğinin bildirilmesi üzerine de saat 20.35'te lojmanından ayrılarak, saat 20.45'te karargaha geldiğini, 3 dakika sonra da Akar'ın bulunduğu kata çıktığını kaydetti. Sanık Dişli, o gece yaşananları şöyle anlattı: "Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çalışmamı 18 Temmuz tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı'na arz etmeden önce Sayın Genelkurmay Başkanımıza bilgi sunmam ve görüşlerini almam gerekiyordu, karargaha bu amaçla gitmiştim. Geldiğimi Yarbay Levent Türkkan'a bildirdim. Komutanın odasına gitmek isterken silahla rehin alınarak, bir odaya alınıp, önüme bir boş kağıt ve kalem bıraktılar. 'Silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğu, Yurtta Sulh Konseyi'nin kurulduğu, bildirinin yakında okunacağı, karşı çıkanların etkisiz hale getirileceği, komutanın onlarla birlikte olmasını istediklerini' not ettirdiler. 'Sizi tanır, güvenir yoksa ikinizi de paketleyerek götüreceğiz' dediler. Bu talepleri kartlara not ettikten sonra beni komutanın odasına soktular. Kartlara yazdırılan notları komutana okudum, önce ciddiye almadı. Bu arada Karargahtan silah sesleri gelmeye başladı. İkinci Başkan Yaşar Paşa'nın emir subayının vurulduğunu öğrendik. Gelişmeler vahim bir hal almıştı. Bir süre sonra aniden içeri giren bir ekip onu etkisiz hale getirip, kelepçelemeye başladı. Silah ve uçak gürültüleri yoğunlaşınca. Komutanın emin bir yere alınmasını önerdim. Bir süre sonra da bir helikopterle komutan, ben ve birkaç silahlı kişi helikopter ile ayrıldık. 20 dakika sonra indiğimiz yerin Akıncı Üssü olduğunu öğrendim." Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, yaşananları daha ayrıntılı anlatmasını istemesi üzerine sanık Mehmet Dişli, Hulusi Akar'ın makamına gittiğinde özel kalemde bir süre oturduğunu, Levent Türkkan'a "Ben geldim" dediğini, kendisinin orada bir süre bekletildiğini, oyalandırıldığını söyledi. - "Karargahta ilk rehin alınan kişi benim" Genelkurmay Karargahı'nda ilk rehin alınan kişinin kendisi olduğunu savunan Dişli, özel kalemde Levent Türkkan'ın bulunduğunu ancak kendisini rehin alanların birden içeri girdiğini, o kişileri kimin, ne zaman çağırdığını bilmediğini kaydetti. Akıncı Üssü'ne gittikten sonra Hulusi Akar'ın darbecileri giriştikleri maceradan vazgeçirmek için Akın Öztürk'ten talepte bulunduğunu, Öztürk'ün bunu başaramadığını, kendisinin ise Orgeneral Akar'ın yanında yer alarak ona sekreterya görevi verdiğini ileri süren Dişli, "Komutanın taleplerini orada bulunanlara ilettim. Polis-asker çatışmasına engel olunmasını, harekatın silahlı kuvvetlerce durdurulması gerektiğini, Komutana, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşerek onları ikna etme imkanı tanınmasını aksi halde inisiyatif kullanmaya imkan kalmayacağını anlattım. 'Değerlendirelim' dediler. Bunun üzerine Komutan ile bir planlama yaptık. Karargaha gidecektik, TSK'ya bir duyuru yaparak emir komutanın devralındığını, birliklerin kışlalara dönmelerini, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın polise emir vererek geri çekilmelerini sağlamalarını, idari, askeri adli işlemlerin devreye sokulmasının uygun olacağına karar verdik." diye konuştu. Taleplere darbecilerden sadece 1-2 kişinin karşı geldiğini, kendilerine verilen helikopter ile karargaha gitmek için hazırlandıklarını, bu sırada Başbakanlık Özel Kaleminden Çankaya'ya gelinmesinin uygun olacağının bildirildiğini ve Çankaya Köşküne geçtiklerini ifade eden Dişli, "Komutan ile helikoptere bindik. Hareket ederken helikopterde yorgun vaziyette arkasına yaslanmış oturuyordu. Bana döndü, 'Sağol evlat. Hazırlık yaptın mı? Ne diyeceğiz, ne yapacağız oraya gittiğimizde?' dedi. Ben de 'Komutanım olanları anlatacağız, sizin için buradayım.' dedim. Saat 08.30'da oradan hareket ettik, 09.30 gibi Çankaya'ya inmiştik." dedi. Sanık Mehmet Dişli, "Tanık Hulusi Akar, benim yıllarca birlikte çalıştığım komutanımdır. Olayların nasıl geliştiğini, benim çabalarımı, ona nasıl sekreterlik yaptığımı, darbecileri nasıl ikna etmeye çalıştığımızı en iyi kendisi bilmektedir. Yaşadığı travmatik olayların etkisi altında beni yanlış anlamış da olabilir, çabalarımı yanlış değerlendirmiş de olabilir. Ancak geçen süre içerisinde yaşadığımız olayları çok daha makul, mantıklı değerlendireceğine inanıyorum." ifadesini kullandı. Genelkurmay Başkanlığının olaylara ilişkin tahkikat raporunun yanlış olduğunu savunan Dişli, iddianamenin de böyle bir rapora dayandırılarak hazırlandığını, tahkikat raporlarıyla cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı organlarının başkanları gibi üst düzey bürokratların da suçlanabileceğini ileri sürdü. Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü'nün ifadelerini de reddeden Dişli, "Ben Genelkurmay Başkanının odasındayken bu tanığın elleri, ayakları, gözleri bağlı olduğu halde Karargah ve Akıncı Üssündeki olayları anlatması sadece Aziz Nesin'lik bir olaydır." dedi. Levent Türkkan'ın da kendisi hakkındaki beyanları günlerce aç, susuz, uykusuz ve çıplak bırakıldıktan sonra verdiğini savunan Dişli, Türkkan'ın bağımsız yargı önünde gerçeği anlatacağına inandığını söyledi. Sanık Mehmet Dişli, "Örgüt ve konsey üyeliğimi kanıtlamaya gerek görmeden zan, tahmin, varsayımı kanıt kabul ederek binlerce sayfalık iddianame hazırlanması yargılama ile savunmanın zora sokulması hukukun iflasıdır. Buna rağmen ben ülkemde namuslu, yetenekli hakim ve savcılarımızın var olduğunu biliyorum. Onların takdir hakkına saygı duyuyor, suçsuzları mahkum etmeyeceklerine inanıyorum. Adaletin, rejimin namusu olduğunu biliyorum." diye konuştu. Dişli, çapraz sorgusuna geçilmeden önce tahliyesine karar verilmesini talep etti.