20.03.2014 Perşembe 08:35
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa'da, AS TV'de canlı yayınlanan programda soruları yanıtladı. Arınç, 30 Mart seçimlerine çok yaklaşıldığını, liderlerin meydanlara çıkmasıyla son haftalarda bir hareketlenme olduğunu ve artık geri dönülmez bir yola girildiğini söyledi. Türkiye'de yaşanan olayların, günlük siyasetin de konusu olduğuna dikkati çeken Arınç, "Liderlerin tansiyonları yükselten açıklamaları, birbirlerine karşı cevapları, herkesin, 'Bir seçim var, bu seçim için bunlar konuşuluyor' herhalde diye farkına varması konusunda faydası oldu" ifadesini kullandı. Mahalli seçimlerin çok önemli olduğunu vurgulayan Arınç, büyükşehir belediyesi sayısının 30'a yükseldiğini hatırlattı. Seçimler hakkında bir heyecan veya ilgi eksikliğinin söz konusu edilebileceğine değinen Arınç, "Son zamanlarda artık herkesin adayları tanıdığını, seçimini belki şimdiden yaptığını, belki bir kısmının henüz kararsız olduğunu düşünüyorum. Böyle olmasını çok garipsemiyorum. Bundan sonraki seçimlerde belki sanal mitingler yapacağız, sanal duyurular yapacağız, birbirimize dijital ortamda ulaşacağız. Batıda olan şey bizde de olacak zannediyorum" diye konuştu. Yerel seçimlerde adayların, daha iyisini yapma iddiasıyla hareket etmeleri gerektiğini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yoksa hiçbir proje getirmeden, hiçbir haklı gerekçe bulmadan, 'O şunu yaptı ben de onu kaldıracağım, o şunu yaptı ben bunu kapatacağım, o yaptı ama ben bunu yıkacağım', bu çok eski bir sol mantıktır. 'Köprüyü yaptırmayız.' Hatta açılışına bile katılmadılar. Şimdi üçüncü köprüye karşı çıkıyorlar. Sırrı Süreyya Önder'e kaldıysak yandık; 'Üçüncü köprüyü yıkacağım' diyor. Bu zihniyet, Türkiye'de iş yapmayan, aynı zamanda iş yaptırmayan ve bu tür şeyleri hala 'Malabadi Köprüsü bu durumdayken bu iş olmaz' düşüncesiyle eleştiren insanlar. Eskiden Zap'a yazılan şiirler vardı, Malabadi Köprüsü'nün şarkıları vardı. Yani çağ değiştiren bir dünyada, 14 milyon insanın yaşadığı bir İstanbul'da, 2 milyonun merkezde yaşadığı bir Bursa'da bu insanlar ulaşımı nasıl yapacaklar, işinden çıkıp evine nasıl gidecekler, can güvenliği nasıl olacak, trafikte rahatlık nasıl olacak, bunları düşünmek gerekirken 'Köprüyü yaptırmam, metroyu yaptırmam, ona karşı çıkarım' veya yanlış da olsa bir toplu konut yapılmış, 3-5 binden fazla insan konut sahibi olmuş, 'Ben bunu yıkarım' demek belki insanı meşhur edebilir. Arapların meşhur bir sözü vardır; 'Muhalefet et ki tanınasın' derler." Kendilerini bu işte mutlaka vazgeçilmez zannedenler var Arınç, halkın, hizmete baktığını, bu seçimleri bir fırsat olarak gördüğünü, insanların kötünün içinden iyisini değil, iyinin içinden iyisini seçmelerini sağlamaları gerektiğini dile getirdi. Aday belirleme konusuna da değinen Arınç, şunları söyledi: "Burada büyük bir beğeni kazandık ama bazıları çok eleştirdi. Yani benim kulağıma gelenler, kendilerini bu işte mutlaka vazgeçilmez zannedenler de var. 'Ben şu kadar hizmet ettim de niye gösterilmedim tekrar?' Teşekkür ederiz hizmetine. Bak ben de 2015'te Allah kısmet ederse gideceğim. Hiç üzülmüyorum. Sen niye üzülüyorsun kardeşim? Sen git, bir başka arkadaşın gelsin. Kötüsün diye söylemiyorum, iyisin ama başka iyiler de var. Tapulu malın değil ya bu. Mahkeme kadıya mülk değil kardeşim, Haydi bakalım sen git de bir başkası gelsin. Belki kızdılar, üzüldüler ama böyle bir anlayış da var. 'Ben hep burada olmalıyım, hep benim sözüm geçmeli, hep ben dinlenmeliyim, hep benim koluma girmeleri lazım', yok öyle bir şey. Bursa hepimizin, Bursa'da ayrımcılık olmayacak. 975 bin oy alan bir parti, Bursa'yı ne kadar kucaklarsa o kadar büyür. Burası belli bölgelerin insanlarına ait bir gecekondu değil, büyüsün hepimizin olsun." Bu seçimlerde, Nilüfer ilçesinde belediye başkanlığını kazanmamaları için hiçbir neden olmadığını vurgulayan Arınç, bu kilidi açmaları gerektiğini ifade etti. Arınç, 2009'daki seçimlerde mevcut başkana, AK Parti'den de MHP'den de diğer partilerden de bir oy kayması olduğuna işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bizim AK Parti açısından bulabildiğimiz şey şudur; bizde yerel seçimlerde 4 puanlık bir seçmenin genel seçimlerde AK Parti'yi desteklediği ama yerel seçimlerde mevcut başkana oy verdiği şeklinde. Onlar üzerinde çalışıyoruz, onları anlamaya çalışıyoruz. Merak ediyoruz, bunu çözmemiz lazım ama o kilidi açmak üzereyiz. Bu kilit açılırsa mesele kalmayacak... Bütün mesele, bizde olup AK Parti'yi sevip Tayyip beyin hayranı, genel seçimde oyunu veren ama mevcut başkanla da nasıl bir duygusal ilişki içinde olduklarını anlayamadığımız, şimdi anladığımız bir seçmen kitlesi var... Nilüfer'deki bu garip çelişkiyi çözen parti kazanacak. MHP kazanmaya uzak ama biz daha yakınız. Bizim için puan çok daha az. Biz çok şükür şu anda da çok iyi gidiyoruz, yükselme devam ediyor. O arkadaşlarımızı ikna etmemiz lazım... Nilüfer, Bursa'nın çok güzel bir örneği, kazanılması çok mümkün ve muhtemel ama mevcut başkanın farklı alanlardaki ilişkileri meseleyi bugüne kadar getirmiş. Yani siyasi hayatımın sonunda olmasaydı ben çıkardım Nilüfer'de karşısına. İlle bu işi kazanmak için benden daha iyisini bulduk; Mustafa Esgin adayımız orada." AK Parti olarak, 17 Aralık ve 25 Aralık olayları yaşanmasa seçimlere daha farklı bir şekilde gideceklerini vurgulayan Arınç, "Onun etkisiyle hükümete karşı yapılan bu tertipler, bu provokasyonlar, bu iftiralar olmamış olsaydı biz farklı tonlarda konuşur, farklı üsluplar kullanabilir ve marka şehirler konusunda daha yoğun bir çalışma yapabilirdik. Bunu bugün için yapıyoruz ama bunlar her şeyin üzerine bir kara bulut gibi çöktü" ifadesini kullandı. Arınç, bu süreçte siyasi partilerin genel başkanlarının miting meydanlarındaki hitaplarına değinerek, şöyle devam etti: "Sayın Kılıçdaroğlu, Bursa'ya gelmiş. Ben de bir gün sonra geldim. Takip de ediyorum. Bursa'nın ben her şeyini takip ediyorum. Gökdere Meydanı'nda toplanılmış, kalabalığı tartışmıyorum, bir saat konuşmuş. Bizim yarın Genel Başkanımız bir saatten fazla konuşacak, onu şimdiden söyleyeyim. Bir saat konuşmasının 55 dakikası, üç kelimeyi tekrarlamış, ben tekrarlamaktan hicap duyuyorum, bu ülkenin başbakanına hakaret etmiş, şunu demiş, şunu demiş, şunu demiş. Çevirmiş, demiş, çevirmiş, demiş. Kalan 5 dakikasında da belediye hizmetlerinden, adayından hiç bahsetmeden, adayı belki çıktı yanında kendisini gösterdi ama 'Eskişehir çok güzel, Bursa çok geri kalmış. Bizim adayımız da Eskişehir'e benzetecek burayı' demiş. Aman Allah'ım. 55 dakikası hakaretle dolu. Heybesinde küfür var, onları saçmış. 5 dakikasında da Bursa için söyleyecek sözü yok, Eskişehir'i bize örnek vermiş. Vallahi Eskişehir'in merkezi çok güzel olabilir, oradaki belediye başkanı da çok başarılı olabilir ama bizim Bursa'da bir eksiğimiz yok ki. Bursa kimden ders alacak, kimden örnek alacak? Bursa'nın projelerini yurt içinde, yurt dışında örnek alan o kadar ülke, o kadar belediye var ki kaldı ki 26 projemize Eskişehir de sahip çıkmış. Bu, Bursalılar için üzüntü verici bir durum." Anketlerimizi röntgen çeker gibi yapıyoruz Arınç, son zamanlarda Erdoğan ile mitinglere katıldığını, bazen de konuşmalar yaptığını hatırlattı. Elazığ'a, Malatya'ya, Aydın'a, Kahramanmaraş'a gittiğini, Manisa, İzmir mitinglerine katıldığını dile getiren Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu: "Aydın veya Maraş'ta hem konuşma yaparak hem de bizzat gözlemleyerek takip ettim. Bu kadar iftira, bu kadar hakaret, bu kadar el ele vermiş bir ihanet görmeseydik çok daha farklı olurdu. Yani müspet anlamda söylüyorum. Başka parti, bu rüzgarın önünde duramazdı. Eğer AK Parti'nin yerine bir başka partiyi hedef alsalardı onlar yıkılır giderdi ancak garip bir şey var, o kadar garip ki bunu Türk milletinin sağ duyusunda veya mağdur edilen, mazlum edilen insanların sahip çıkmasında veya Tayyip beyi çok aşırı sevmesinde, hükümete çok güvenmesinde aramak lazım. Her miting, bir önceki mitingin iki veya üç misli. Şimdi bunlar şunu gösteriyor; bu iftiraların, bu yalanların hiçbiri tutmadı. AK Parti'yi daha çok kenetlediler. Daha çok sarıldılar, daha çok kucakladılar ve yapılanlara karşı, bu partinin hizmetlerini ve Başbakanımızın gayretlerini takdir ettiler. Dolayısıyla bu miting meydanlarındaki heyecan ve coşku, aynen sandığa yansıyacak olursa, bir ihtimal olarak söylüyorum, bu insanlar boşuna gelmedi oraya, biz bu seçimleri açık ara kazanacağız ve oy oranı çok yüksek olacak. Bu insanların bir kısmı fikir değiştirebilir, merak saikiyle gelmiş olabilir filan. Ne kadar fire verirse versin yine oy oramız fevkalade yüksek olacak. Bunu rakam olarak söylemeyeyim çünkü anlık takip ediyoruz biz bunları. Herkesin anketi kendisine. Dolayısıyla kafa karışıklığına gerek yok. Anketlerimizi röntgen çeker gibi yapıyoruz. Bize doğruyu söylesin, nerede eksiğimiz varsa oraya gidelim." "Elinizdeki veriler ışığında genel sonuçlar birinci olduğunuzu gösteriyor mu?" sorusuna Arınç, "Yüzde 100. En büyük iddiası o Sayın Başbakanımızın. Her seçimde, 2002'den beri, 'Birinci olamazsam genel başkanlığı ve siyaseti bırakırım' dedi. Şimdi de aynı şeyi söylüyor. Muhalefet partilerine de aynı şekilde sesleniyorum ama 4 aydır ses yok. Biz birinci olacağız inşallah. Birinci olamazsak Tayyip bey de bırakır, biz de bırakırız kardeşim" yanıtını verdi. Arınç, AK Parti ile cemaat arasındaki gerilimin 30 Mart akşamına kadar devam edecek gibi göründüğünü, daha sonra bir şekilde bunun ortadan kalkacağına inandığını söyledi. Bu işlerin, başlangıcında yerel seçimlere, bunun ardından cumhurbaşkanlığı seçimine, genelde de AK Parti hükümetini alaşağı etmeye yönelik olduğunu anlattıklarını vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Geç anladık ama anladık. Dolayısıyla bu seçimi başarıyla geçirdiğimiz takdirde birinci raundu biz kazanmış olacağız, hükümet kazanmış olacak. Ondan sonra yanlış yapanlarla ilgili birtakım çalışmalar olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken inşallah bu tür iftiralarla yalanlarla ve birbirine geçmiş birtakım organizasyonlarla karşılaşmamış olacağız. Ben 30 Mart akşamını sabırla beklemeyi öneriyorum. Bu konuda herkes bir şey söylüyor. Sayın Başbakanımızın zaten söylediklerine hiç ilave edeceğimiz bir konu yok ama şu önemlidir; bu cemaati bilen, içinde olan, onlara her zaman kucak açmış, onların bütün faaliyetlerine destek olmuş bir arkadaşınız olarak söylüyorum, ben cemaate veya camiaya veya 'hizmet'e gönül vermiş binler, on binlerin çok saf, temiz, ahlaklı, ülkesini çok seven insanlar olduğuna inanıyorum. Buna bugün de inanıyorum, dün de inanmıştım. O yüzden Sayın Başbakan'ın, 'Artık cemaatle hükümet ilişkisi veya kavgası olarak bunu düşünmeyiniz. Karşınızda cemaat yoktur' demesi bir bakıma doğru. Artık o cemaati bir kenara çıkarıp koymalıyız. O cemaatin içinden veya dışından birtakım iş birliği yaparak bir siyasi provokasyonla hükümeti devirmeye çalışan bir organizasyondan bahsetmeliyiz. Cemaat yine temizliğiyle hizmet duygusuyla bir tarafta kalsın. Onları böyle şeytani işlerin içinde kesinlikle düşünmem, düşünmeyiz de ama 'bir üst akıl' demiştim. O üst akıl, kendilerine görev verdi. Medyasıyla yargıdaki, emniyetteki uzantılarıyla TİB'deki uzantılarıyla bir şehri baştan sona dinlemiş olmak gibi ayıpları, rezillikleriyle ve herkesin önüne konan şantaj kayıtları veya kasetleriyle bir siyasi sonuç elde etmeye çalışan bir şebekeden söz etmek mümkün. Bunların bir kısmı tespit edildi, bir kısmı üzerinde de çalışılıyor. Bu insanların, bu tertemiz camiayla ilgisinin, en azından gönül bağının olmadığına şahsen inanıyorum. Dolayısıyla onlar, temizlikleriyle saflıklarıyla bir kenarda kalsınlar ama bu işe alet olanlarının da ayrılıp onların hem kanunlara, anayasaya, hukuka aykırı yaptığı işlemlerin mutlaka bizim kanunlarımız karşısında bir karşılığı olacaktır." "Ablaların, AK Parti aleyhine seçime yönelik bir kampanya yürüttüğü" iddiasına değinen Arınç, daha önce bu durumun varlığından kuşkulu olduğunu bildirdi. Her zaman iyi niyetle baktığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti: "Böyle bir kampanya var. Son zamanlarda görüyorum, biliyorum ve duyuyorum ki tabii 'ablalar' veya 'abiler' dediklerinizin de bir kısmı, hepsi değil. Şüphesiz kabul eden, etmeyen var. Belli görevler verilmiş bazılarına, onlar gerçekten dolaşıyorlar hatta illerde kimin kazanacağı veya kime destek olunacağı konusunda da bir planlama yapmışlar. Bunlar artık basında da çok fazla yer alıyor. Bazı yerler CHP'ye destek olacak, bazı yerler de MHP'ye destek olacak. Mesela çok acıdır, benim yıllarca camia içinde her şeyiyle bildiğim, tanıdığım, onun da yıllardan beri AK Parti'ye gönül verdiğine inandığım bir insan, şimdi bu işareti (bozkurt işareti) yapmaya başlamış. 'Ağabey biraz garip kaçmıyor mu' falan dedim. 'Ne yapalım talimat böyle' dedi. Şimdi o, kurt işaretini yapmaya başlamış. Bu bir değişim midir, dönüşüm müdür, bunu herkes kendisi takdir etsin. Hiç önemli değil. İsteyen istediği yere oy versin ama o camia, hizmete yönelik bir hareket olarak kalacaksa siyasi propagandaya alet olmaması lazım. Ben Hocaefendi ile görüşüp geldikten sonra TRT'de açıklamalarda bulundum. 'Biz AK Partili bir Hocaefendi görmedik, görmeyi de düşünmüyoruz' dedim. Biz partimizin mensubu olarak ona bakmıyoruz. Onu partilerin üstünde, gerçekten bir dini iyi anlayan, iyi yorumlayan, insanlara güzel hedefler gösteren, güzel bir insan olarak tanıdık ama şimdi ona bağlı olduğunu iddia eden, kapı kapı dolaşıp, bunların içinde kamu görevlileri de var, adam doktordu, şimdi bu işi yapıyor, adam devlet dairesinde, belki de biz koymuşuz, yardımcı olmuşuz, şimdi köy köy geziyor, 'CHP'ye oylar, MHP'ye oylar' diyor. CHP, MHP bundan ne kazanır, işin o tarafı ama bundan sonra bu camianın siyasi bir organizasyon olarak ya ortaya çıkması lazım veya eski hizmetini yapamaz." (Biz sandığa gitmeyeceğiz) demek, asil bir tavırdır "Hizmet" hareketine gönül verenlerin tartışılmazlığı, dokunulmazlığı, gözyaşı, yurt dışındaki okulları olduğunu, bu işi Allah rızası için yaptıklarını söyleyen Arınç, şöyle devam etti: "Şimdi Allah rızası için değil de siyasi bir provokasyon olarak bu işin içine girdiklerini görüyorsak yarın kimse bunlara elini uzatmaz, kimse burs vermez, yardım etmez, bunların toplantılarına koşarak gitmez, ben dahil. 'Sizin de bir siyasi partiden farkınız yoksa ben niye böyle davranayım' diye düşünürüm. 'Peki ama siz bu kadar hakaret ediyorsunuz, zulüm yapıyorsunuz, o zaman ne yapsın bu insanlar' diye buna, böyle inanıyorlarsa şunu söyleyebilirler; 'Bu seçimlerde biz AK Parti'ye oy vermeyeceğiz.' Başka bir parti için çalışmak farklıdır, 'AK Parti'ye küstük, onun için ona oy vermeyeceğiz' demek başka bir şeydir. 'Biz sandığa gitmeyeceğiz' demek, asil bir tavırdır. Bu bir tepkidir ama hem sandığa gideceksin hem de yıllarca seni yok etmeye çalışan partilere oy toplayacaksın. MHP, bu Fethullah Gülen hocaefendi için, bu cemaat için bugüne kadar ne demiştir, alt alta getirebilirim. Onun mensupları, ağız dolusu ne kadar hakaret etmişlerdir, alt alta toplayabilirim. Kılıçdaroğlu ve ekibinde ne kadar insan varsa 'Fetoş' demekten başlayarak ne kadar hakaretler yapmışsa köküne kibrit suyu ekmek için ne kadar çalışmışsa kitaplar yazabilirim. Sen böyle bir partiye oy topluyorsun şimdi öyle mi? Bu çok yanlış. Ben kabahatliysem bana oy verme ama sen kendini de inkar etme. Çünkü sen siyasi bir organizasyon olacaksan biz sana bundan sonra o gözle, rakibimiz olarak bakarız. Artık sen de bir parti kurarsın, hazır milletvekilleri de var parlamentoda 3-5 tane, bundan sonra karşımıza, MHP'nin de CHP'nin de karşısına bütün partilerle birlikte siyasi bir yarışa girersin ama ondan sonra 'hizmet' diye bir şey kalmaz, onu da bilesin. Dostlarımıza ancak bunu söyleyebiliriz; bana oy verme kardeşim, beni cezalandıracaksan bana oy verme ama başka bir partiye oy verdiğin anda sen bir siyasi figür olursun, bunu da düşün. Çünkü senin Hocaefendin de yıllarca, başındaki abilerin, ablaların da yıllarca hep bunları söyledi. Sen sokakta siyasi partiler için oy toplayamazsın. Hele hele varlık sebebin olan bir partiyi bırakıp başka bir partinin heybesine oy toplayamazsın. Bunu yaparsan benim gözümde, milletin gözünde, yurt içinde, dışında artık sen siyasi bir organizasyonsun. Dolayısıyla siyasi organizasyon ne yaparsa artık onu yaparsın. Ondan sonra fakir milletin de zenginlerin de kesesinden, kasasından elini çekersin. Başka yapacağın bir şey yok." Siyasi mesajlar veremezler Arınç, bütün bu konuşmalar yapılırken böyle bir tartışmada halkın bir taraf olmaması gerektiğini vurguladı. Partisinin, yüzde 50 oyla iktidarını devam ettirdiğini anlatan Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu: "Karşımızda bir siyasi parti yok ki. Bugüne kadar yoktu. 30 Mart'tan sonra ne olduklarını göreceğiz ama şu yürek burkan çalışmaları beni fevkalade üzüyor. Yani köylere, kasabalara giderek, bizim tavassutumuzla en iyi noktalara gelmiş insanlar, 'Bu hükümeti bitireceğiz' diyerek başka partilere oy topluyorlar. 'Yeter ki AK Parti kazanmasın, işte şu kazansın, bu kazansın.' Burada bir tercihleri de yok. Eminim bazı yerlerde de BDP için oy topluyorlardır. İhtiyaçları varsa. Şimdi ikimizin arasında bir yargı kurup, bir terazi getirip de kimin haklı veya kimin haksız olduğunu halk hiçbir zaman ölçmez. Bu konuda olan bitenlere bakar. Hükümeti eleştirecekse hükümeti eleştirir. Siyasi parti olarak biz kazanırız da kaybederiz de. Peki cemaat bu konuda haksız görülürse halk nezdinde ne olacak? Bugüne kadarki itibarı sıfırlanacak. Bugüne kadar yaptığı hizmetlerin yüzde 1'ini bile yapamayacak. Sonunda da siyasi bir organizasyona dönüşecek. Kayıpta olan hükümet değil, kayıpta olan kendisini bugüne kadar fisebilillah, Allah rızası için hizmet yaptığına inandıran bu cemaat. Bu cemaat, şimdi günlük siyasetin içine giriyorsa ve AK Parti'ye düşmanlık etme noktasında bütün imkanlarını ortaya koymuşsa artık bundan sonra, 30 Mart'tan sonra ne olacağını halkımız çok açık bir biçimde görecek. Siyasi mesajlar veremezler. Onların referandumdaki çabaları, bütün yurtseverlerin, özgürlükçülerin çabaları gibiydi. Çok çalıştılar 'evet' için ama hepimiz 'evet' için çalıştık. O zaman CHP, MHP, 'hayır' demedi mi? Onların 'hayır' dediği yerde, onlar da 'Evet diyelim' diye en az 70, 100 kişiye koşmadılar mı? 'Ölüler bile canlansa da keşke evet oyu kullansa' demediler mi? 'Hayır' diyenlere bugün oy toplayanlar, kendilerini inkar etmiyor mu?" Niye lanet okuyorsun? Fethullah Gülen'i tartışmanın merkezinden çıkarmak gerektiğini, ona saygısının hala devam ettiğini belirten Arınç, "Bunu söylemek doğru mu bilmiyorum ama ben, şunlar, şunlar, şunlar yapılsa bile bugüne kadarki öğretisiyle bugüne kadarki konuşmalarıyla yaşantısıyla tarzıyla Hocaefendi'yi bir kenara koymak ve onun üzerinden bir şeyler yapmamak gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu. Arınç, Gülen'in, bir gazetede üç gündür yayımlanan açıklamalarına da değinerek, şöyle dedi: "Bizzat cemaatin çıkardığı bir gazete ve bunlar belli bir şekilde de satılıyor. Takdir ediyoruz, okuyoruz. Benim de halen evime geliyor, abonesiyim, aboneliğimi de kesmedim. 'Neler yazıyorlar, bir bakalım' diye biz de okuyoruz. Biz her şeyi yok kabul etmiyoruz ki 'Bu da geçer ya hu' diyoruz. Burada yanlış, hata yapanlar cezasını çekecek. Çünkü bilerek hata yapıyorlar. Bilerek kötülük yapıyorlar, hata yapmıyorlar. Şimdi beddua etmiş yine veya lanet okumuş. Duygusal bir insandır Hocaefendi, daha evvel de buna benzer bir şey yaptı ve belki de kırılma noktası o. Başbakanımız da arkadaşlarımız da ona çok üzüldü. Onlar, 'İslam'da bunun yeri vardır' diyorlar. Mülaane diye bir şey. Ben de ilk defa duydum, belki de vardır. Yani 'Kendimizi de işin içine koyarak lanet veya beddua okuyoruz, Peygamber de böyle yapmıştı' diyorlar. Ben orasını bilmem ama lanet okumaya gerek yok. Niye lanet okuyorsun?" AK Parti ile cemaat arasındaki tartışmalar başladığından bu yana Gülen ile görüşmediğini bildiren Arınç, telefon açıp hatrını dahi sormadığını anlattı. Bülent Arınç, şunları kaydetti: "Herkesin herkesi dinlediği bir yerde, bu aptallığı yapacak bir adam değilim ama en yakınlarına şunu söyledim; 'Bakın arkadaşlar, henüz her şey bitmedi. Ben de inanıyorum ki hükümet aleyhinde bir tuzak var. Bu tuzağın içinde de sizin bazı mensuplarınız var. Hayır mı diyorsunuz? Evet. Bize göre de evet. Biz inanıyoruz ki şunlar, şunlar, şunlar, hükümet aleyhinde bir tuzak kurdular, yurt dışı, yurt içi bağlantıları var. Bunun amacı, Başbakanımızı devirmek, hükümetimizi itibarsız hale getirmek. Siz buna inanmıyor olabilirsiniz ama Hocaefendi'ye lütfen şunu söyleyin veya şunu yapın, siz deyin ki; Hükümetle bizim bir sorunumuz yok. Hükümete karşı kim tuzak kurmuşsa kim iş birliği yapıyorsa...' Ben onlara isim verdim ama onlara da 'İsim söyleyin' demedim, 'Genel ifadeler kullanın' dedim. 'Bunların hiçbiriyle bizim camiamızın ilgisi yoktur. Biz bu dinlemelerin, tuzakların hiçbirini kabul etmiyoruz. Hükümet, müsterih olsun eğer varsa bu insanlar, biz onları camiamızda kabul etmiyoruz deyin' dedim. Bunu derseniz hükümet de der ki 'Madem ki onlar istemiyor, kabul etmiyor, böyle bir şeyi reddediyorlar, o zaman biz de kendimize dönelim, şu yaptıklarımızı bir daha gözden geçirelim. Kaç ay oldu? Neredeyse 4-5 ay oldu." Bin defa lanet okumaktan daha hayırlı bir iş olur Hiçbir şekilde beddualara gerek olmadığına işaret eden Arınç, şunları söyledi: "Söyleyecek tek cümle var, 'Bu tuzakları kuran bizden değildir, bu dinlemeleri yapan, iftiraları atan, bu montajları yapan bizden değildir. Bizim hükümetle bir meselemiz yoktur. Biz Türkiye'nin selametini istiyoruz ve kim ki bize mensup olduğunu iddia ederken bu işleri yapmışsa onu reddediyoruz' dese mesele kalmayacak bizim açımızdan. Yapılmadı. Bu beddualara gerek yok ki. Hocaefendi, çok güçlü bir insan, bu sözü bir defa tekrarlasa bir defa ilan etse, gazete yazar mı yazmaz mı bilmiyorum, o mesele de ayrı bir mesele. Şimdi iş birliği yaptıkları başka gazeteler de var. Çok masum bir istek değil mi bu? 'Hükümetle bizim meselemiz yoktur, biz siyasi bir organizasyon değiliz. Hükümeti sandık getirir, sandık götürür, rakipleri düşünsün. Kim ki bizim adımıza veya camiamızı kullanarak tuzak kurmuş, herkesi dinlemiş, herkesin özel hayatına girmiş, herkes hakkında şantaj yapacak duruma gelmiş, MİT'in tırlarını durdurup da yıpratmaya kalkıyor, onu, bunu gözaltına alıp itibarsız hale getirmek istiyorsa...' Savcıları da işin içine koymak lazım tabii. 'Bizimle alakası yoktur' desin, bin defa lanet okumaktan daha hayırlı bir iş olur. En azından kendilerini onlardan soyutlamış olurlar ama ben şu an itibarıyla böyle bir şey duymadım. O zaman biz de inanıyoruz ki camia veya camianın önde gelenleri, yapılanları neredeyse meşru ve mazur görüyor. O zaman Başbakan üzülüyor, daha üst perdeden belki bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyor."