19.01.2014 Pazar 13:57
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 17 Aralık operasyonu ve sonrasındaki sürecin ekonomiye yansıması konusunda, borsada 13 Aralık akşamı piyasa kapandıktan sonra 17 Ocak'a kadar ki 5 haftalık sürede halka açık şirketlerin toplam değerinin 46 milyar 542 milyon dolar düştüğünü belirtti. Babacan, Kanal 7'de yayınlanan Başkent Kulisi programında gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Türkiye'de 17 Aralık'tan bu yana yaşanan olayların farklı maliyetleri olduğunu ve bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini belirten Babacan, en sık takip edilen göstergelerden birinin Borsa İstanbul'da halka açık şirketlerin değeri olduğunu söyledi. Babacan, şöyle konuştu: "Borsada 13 Aralık akşamı piyasa kapandıktan sonra 17 Ocak'a kadar ki 5 haftalık sürede halka şirketlerimizin toplam değeri 46 milyar 542 milyon dolar düşmüş. Bu oldukça büyük bir rakam. Sadece Türkiye'nin halka açık şirketlere baktığımızda 270 milyar dolardan 224 milyar dolara bir değer kaybı var. Yüzde 17-18 gibi bir rakama tekabül ediyor değer kaybı. Bu Türkiye'nin varlığıdır, servetidir. O günden bu yana faizlerde yüzde 0,98 artış var. Bu Hazine'nin borçlanma faizi. Bu faiz bir yıl boyunca böyle devam ederse Hazine bütün borçlanmasına yüzde 1 daha fazla faiz ödeyecek." Özel sektörün yurt dışına 255 milyar dolar borcu bulunduğuna işaret eden Babacan, bu borcun kur arttıkça arttığını, o günden bugüne Türk Lirasındaki değer kaybının bu borca yansıdığını ve bu durumun özel sektör üzerinde bir yük yarattığını ifade etti. Babacan, "Her ne kadar değerlemelerde bir kayıp olsa da Türkiye'nin bu süreçte bir zararı olsa da bu tür piyasa hare ekonomimizin temelleri üzerinde kalıcı bir etkisi olmuyor. O çok önemli bir fark" dedi. Devletin döviz borcunun sıfırlanmış olmasının, 2002-2003'teki gibi döviz borcu bulunmamasının önemli bir avantaj olduğunu dile getiren Babacan, kamunun yıl sonu rakamları kesinleşmemesine rağmen yaklaşık 30 milyar dolarlık da bir fazla bulunduğunu söyledi. Babacan, dolayısıyla kurun inip-çıkmasının devletin hesabını etkilemediğini kaydetti. Bankacılıkta alınan tedbirlerin bankaları kur hareketlerinden önemli ölçüde koruduğunu vurgulayan Babacan, hanehalkının dövizle borçlanması yasaklandığı için vatandaşların da kur artışından olumsuz etkilenmediğini söyledi. Babacan, kur hareketlerine karşı devletin borcunun sağlama alınması, bankaların bilançosunun sağlama alınmasının ve bankalara borcunun Türk Lirası cinsinden oluşunun kur hareketlerine karşı ekonomiyi önemli ölçüde koruduğunu dile getirdi. Kur artışına "airbag" benzetmesi Genel makro dengeler açısından 2002-2003'te kur istikrarı etkileyebilecek bir unsurken bugün itibariyle öyle olmadığını anlatan Babacan, ekonomideki daha büyük hasarları önleme açısından kurun inip-çıkmasının ekonomide çok önemli bir şok absorbe etme mekanizması olduğunu ifade etti. Bunu araçlardaki "airbag"e (hava yastığı) benzeten Babacan, başka alanlarda oluşabilecek kalıcı hasarları kur artışının önlediğini vurguladı. Kurun bir miktar enflasyona geçişgenliği bulunduğunu dile getiren Babacan, kur yüzde 10 arttığında enflasyonun yüzde 1,5 arttığını, bunun bir seneki enflasyona yansıdığını, eskisi kadar büyük bir tahribat söz konusu oluşturmadığını söyledi. İçeride ciddi bir siyasi hareketlilik yaşanırken ekonominin temelleri sağlam olduğu için göstergelerde hareketlilik de olsa Türkiye ekonomisinde kalıcı bir hasar oluşmayacağına inandıklarını ifade eden Babacan, Türkiye'nin sahip olduğu değerlerin fiyatının düştüğünü, bu nedenle bir zarar oluştuğunu belirtti. Babacan, "Ama bu zarar, bir felaket, kriz anlamına da kesinlikle gelmiyor. Bazıları 'bu olup bitene karşı kriz tabirini kullanalım mı, kullanmayalım mı' diyor, kesinlikle öyle bir ortam yok. Biz bunların hepsini aşarız. Onu aşacak gücümüz birikimimiz, tedbirlerimiz var. Ekonomi üzerinde kalıcı bir hasar oluşmasına asla izin vermeyiz" diye konuştu. Babacan, 1994 ve 2001 krizlerinin devletin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği korkusu yaşandığını, bugün ise böyle bir sorunun olmadığını vurguladı. Türkiye bir miktar daha negatif ayrıştı Özel sektörün dış borcuna karşılık döviz geliri bulunması gerektiğini anımsatan Babacan, özel sektörün borçlanmasında dışarıdaki finans kuruluşlarının döviz cinsinden teminat istediğine ve borcu sağlama almadan krediyi vermediğine dikkati çekti. Babacan, şirketlerin borçlu olduğunu ama patronun bunun karşılığı varlığı bulunduğunu, aksi halde bu kredilerin teminatsız verilmesinin söz konusu olmayacağını söyledi. "33 günde ortaya çıkan tablonun tamamı bu süreçten mi kaynaklanıyor, başka faktörler var mı?" sorusuna karşılık Babacan, küresel ekonomide 22 Mayıs 2013'ten bu yana yeni bir döneme girildiğini, bu dönemde Amerikan Merkez Bankası'nın kriz döneminde verdiği yüksek miktardaki likiditeyi geri çekmeye başlayacağını anımsattı. Bunun pek çok gelişmekte olan ülke üzerinde etkisi olduğunu, özellikle cari açığı olan ülkelerde bu etkinin arttığını dile getiren Babacan, Türkiye'nin de cari açığı açığı olan bir ülke olarak bu gelişmeden biraz daha fazla etkilendiğini ifade etti. Babacan, şunları kaydetti: "Bunun ne kadarı Türkiye kaynaklı, ne kadarı dışarı kaynaklı ölçmesi çok kolay değil ama son 7-8 aylık dönem baktığımızda 'Gezi Olayları'nı ve 17 Aralık sürecini yaşadık. Bunun sebebiyle Türkiye bir miktar daha negatif ayrıştı diğer gelişmekte olan ülkelerden. Bizdeki iç gelişmeler nedeniyle bir miktar negatif ayrışmamız var onu da kabul etmek lazım. Bu bir siyasi risk olarak kabul ediliyor. Siyasi riskin de bir primi oluyor, bunu faizde, kurda, varlık fiyatlarında görüyorsunuz. Çözmek için ne yapmak lazım? Siyaset kaynaklı riskleri yine siyasetin kendi alanında çözmek lazım. Siyasetten kaynaklanan bir riski sadece ekonomik tedbirlerle bertaraf etmek çok kolay değil. Finans ve ekonomik kaynaklı riskler olsa, onları ekonomik ve finansal araçlarla ve orada çözebiliyorsunuz ama siyasi kaynaklı olduğunda mutlaka siyasette tedbir almak gerekiyor."